31 Ağustos 2013 Cumartesi

Unutulan Kahraman Dünyayı Kurtaran Adam

1983 Yılının Eylül ayında Stanislaw Petrow tam bir kabus yaşadı. Sovyetlerin Erken Uyarı Sistemleri Amerikan Füzelerinin fırlatıldığı alarmını vermişti. Bu durum gerçek miydi ? Yoksa yanlış bir alarm mı verilmişti. Rus Albay'ın dakikalar içinde 20 yüzyılın en önemli kararını vermesi gerekiyordu.
Stanislav Petrow bir rus savaş pilotunun oğlu , şimdi emekli ve "dünyayı kurtaran adam " "gökyüzünden her zaman bir sürpriz gelebilir" diyor. Gökyüzü onu aldatmaya çalıştı ama o kanmadı.
1983 Yılında soğuk savaşın en hızlı zamanında. Sovyetler 1975'ten itibaren 400 kadar SS20 tipi (Saber) füzeyi hizmete almışlardı. Takma adı "Avrupayı Korkutma" idi. Modern roketlerin üçte ikisi Batı Avrupa'yı hedefliyordu. Hedefler arasında Londra , Paris ve Bonn gibi başkentler vardı. Her bir roket Nagazaki'ye atılan "Fat Man" roketinden 50 kat güçlüydü.
1983 Yılının ilkbaharında Ulm şehrinin doktorları böyle bir saldırı anında şehirlerinin ne duruma geleceğini öngörmeye çalışıyorlardı. Onlara göre saniyeden daha kısa bir zaman diliminde Ulm üzerinde çapı yüzlerce metre olan ateş topları görülecekti. Şehir merkezi tamamen yok olacak ve Katedral'in olduğu yerde bir krater oluşacaktı. Şehir Merkezinden 4km'ye kadar bütün evler karton evler gibi yıkılacak ve bir tek bomba düştüğünde 123.000 kişi ölecek ve 80.000 kişi ağır yaralanacaktı.
Moskova her an bir saldırı olabileceğini düşünüyordu.
SS20 Tehlikesine karşı batı da silahlanmaya başlamıştı. Avrupa'da Pershing 2 roketleri konuşlandırılıyordu. Washington'da 1981 'den beri Reagan hüküm sürüyordu . Reagan ABD'nin 40. başkanıydı ve " kötülerin imparatorluğunu" SSCB'yi silahlanma ile alt edeceğini düdşünüyordu.
Ortam çok gergindi ve Moskova ABD'nin ilk saldırıyı gerçekleştireceğinden emindi Sovyet lideri Andropov ilk saldırının ABD'den geleceğinden emindi. Sovyet gizli teşkilatı erken uyarı sistemi RJAN'ı  başlatmıştı. 1981'den beri KGB ajanları Avrupa başkentlerinde hükümet binaları hakkında bilgi topluyorlardı.
Albay Petrov'un çalıştığı yer hakkında ailesinin bilgisi yoktu. Eşi Raissa ve iki çocuğu soru soramazdı. 25.09.1983 saat 20.00 da albay eşinden ve çocuklarından vedalaşarak işine gitti. Mesaisi saat 20.00 de Moskova'nın güneyindeki Serpuchow'da başlıyordu. Serpuchow haritalarda yer almayan kapalı bir şehirdi. Tüm şehir hava savunma için çalışıyordu. Erken uyarı sistemi "OKO" da buradaydı.
Soğuk Savaşın mantığına göre " Düşman daha önce ölmeliydi"
Petrov albay görünmesine karşın aslında bir mühendisti. Ona göre " O gece nöbette askerlerin yerine kendisinin olması büyük bir şanstı". Bir asker emir talimatlara göre farklı bir emir verebilirdi. Fakat Petrow hislerine de güveniyordu. OKO'nun kullandığı uydular atılan roketleri radarlardan 10 dakika önce görebiliyordu ve bu sürede Sovyet roketleri atılabiliyordu. OKO Karşı tarafın attığı roketleri durduramıyordu. Her şeye rağmen 10 dk önce kendi roketlerini ateşleyebildiği için OKO'nun da caydırıcı bir etkisi vardı.
Amerikalılar ilk erken uyarı sistemlerini hizmete almışlardı Sovyetler kendi erken uyarı sistemlerini devreye almak için çok yoğun çalıştılar. 1972 'den sonra Serpuchow-15 'te OKO antenleri görülmeye başlandı. Petrow başlangıçtan beri görevdeydi. Yazılımları o hazırlıyordu. Yeni sistemlerin kullanma talimatlarını kendisi yazıyordu. Petrow için bu iş hayatının işiydi ve çok mutluydu.İlk haber verildiğinde uzay ile ilgili işte çalışacağından çok mutlu olmuştu.
Sirenler Felaketi Haber Veriyor
26 Eylül günü rüya işi kabus işine dönüştü. Gece yarısından kısa süre önce sirenler çalmaya başladı. 30 metreli ekranda START yazısı görüldü. Sistem ABD üslerinden bir roket atıldığını gösteriyordu. Bu roket 25 dakiki sonra SSCB'de bir yere düşecekti. Bu bilgi uydu casus uydusu " Kosmos 1382" 'den gelmişti.
Serpuchow-15 'te kontrol odasındaki 200 çift kendisine bakıyordu. 
O zaman atom savaşının çıkabileceği olasılığı değil mutlaka olacağı düşünülüyordu. Kısa bir süre önce rus ajanlar büyük bir NATO tatbikatının yapılacağı bilgisini ulaştırmışlardı. "Able Archer " adlı tatbikatta atom savaşı da oynanacak ve tatbikat kasım 1983 'te başlayacaktı.
Sinirlerin ne kadar gergin olduğunu eylül 1983'te bir Güney Kore yolcu uçağının düşürülmesi de gösteriyor. Kore Hava Yollarının 007 sefer sayılı uçağı yanlışlıkla SSCB hava sahasına girmiş ve düşürülmüştü. Sonuçta uçakta bulunan 269 kişi öldü.
Bu durum bir yanlış alarm mıydı yoksa ABD üssünden roket atılmış mıydı ?
Petrow sakin kaldı. Oturduğu yerden kalktı herkes kendisini görebilmeliydi. Panik istemiyordu ve çalışanlara oturmalarını ve çalışmalarına devam etmelerini emrini verdi. Aklına denizin çay kaşığı ile boşaltılamayacağı geldi. ABD tek bir roket fırlatmazdı. Öğrendiğine göre böyle bir yok etme savaşında yüzlerce roket atılırdı. "O zaman doğal olarak bundan çok emin değildim.".
Telefon ederek üstlerine "alarmın yanlış bir alarm olduğunu" belirtti. Üstleri anlaşıldığını belirttiler. Ardından Kosmos 1382 2. ve 3. roket atıldığı alarmını verdi. Serpuchow-15'te bulunan bilgisayarlar hatasız çalışıyordu ve hata belirtmiyorlardı. Fakat Petrow bilgisyarlara güvenmiyordu. Bunu " Biz bilgisayarlardan daha akıllıyız çünkü onları biz üretiyoruz" diyerek açıklıyordu.
ABD'de bulunan World Security Institute ( Dünya Güvenlik Enstitüsü ) başkanı Bruce Blair'e göre "O gün Dünyamızın topyekün nükleer savaşa en yakın olduğu gündü".
Bir atom savaşının bilançosu 750 milyon ölü ve 340 milyon yaralı olabilirdi.
Alarm doğru kabul edilip Saldırı olarak  Yüksek Sovyet Yönetimine bildirilseydi , kendilerinin bir kaç dakika içinden karar vermeleri gerekecekti ve hastanedeki  hasta yatağından Yuri Andropow saldırıya karşılık saldırı emrini verebilirdi.



Der Spiegel'den çevrilmiştir.


28 Ağustos 2013 Çarşamba

Türkiye'nin Yeryüzünde Bıraktığı Ayak İzi

Daha önce yayınladığım "İnsanlığa 1,5 Dünya gerekiyor" başlıklı paylaşımda tüm Dünya olarak 2013 yılının 20 Ağustos günü 2013 yılına ait kaynakları tükettiğimizi 2014 yılının kaynaklarından kullanmaya başladığımızı bu yüzden kaynaklar açısından yarım Dünya daha gerektiğini yazmıştım.
Bu bilgileri GFN (Global Footprint Network, Küresel Ayak İzi Ağı) adlı hiç bir hükümete bağlı olmayan bir kuruluş hesaplıyor. Bu kuruluş yeryüzünün farklı ülkelerinde bulunan bir çok enstitü ile çalışıyor. Dünya'da en büyük ayak izini Japonya bırakıyor onlara 6 Japonya daha lazım. Çünkü çok küçük bir ülkede yaşıyorlar ve nüfusları çok.
Aşağıdaki grafikte Türkiye'nin ayak izi GFN tarafından verilmiş . Dikey eksende kişi başına düşen alan (hektar başına) gösteriliyor. Yatay eksen ise zamanı gösteriyor. Üzücü olan yıllar geçtikçe nüfus arttıkça ve tarım arazilerini inşaatlar yaparak veya başka nedenler ile yok ettiğimiz için kişi başına düşen yüzölçümü düşüş eğiliminde (1961-2009).
Kırmızı grafikte ise Yeryüzüne bıraktığımız ayak izi görülmekte. Doğal olarak nüfus arttığı için ayak izi de daha büyük oluyor. Ayak izimiz geçtiğimiz her yıl daha da büyüyor.

İkinci grafik TÜİK Türkiye İstatistik Kurumunun sitesinden alınmıştır. Bu durumda gelecekte ayak izimiz ne kadar büyüyecek ve bu nüfus nasıl beslenecek ?
Şimdiden bu durumları (Amerikalıların veya İngilizlerin yıllar önceden öngörmeye çalışmaları gibi) düşünmemiz gerekmiyor mu ?





26 Ağustos 2013 Pazartesi

İnsanlığa 1,5 Dünya Gerekiyor.

İnsanlığa gereken kaynakları karşılamak için 1,5 Dünya gerekiyor. Global Footprint Network'a (GFN) ( Küresel Ayak izi Ağı) göre insanlığın gereksinimi olan kaynaklar Dünya'nın şu anda bize sunduğu kaynakları aşıyor. GFN'ye göre bu yüzyılın ikinci yarısında gereksinimimiz 2 dünya olacak. Dünya'nın kaynaklarını kullanmamızı gelirimizin üstünde (borçlanarak) harcama yapmaya benzetebiliriz. Bu şekilde borçlanarak yaptığımız harcamaların sonuçlarını bireysel olarak biliyoruz. Benzer şekilde küresel ısınma ve diğer sorunlar da bu borçlanarak harcama alışkanlıklarının bir sonucu.
Geçtiğimiz salı (20 ağustos'ta) bu yıl için doğanın bize sunduğu bütün kaynakları (besinler gibi yenilenebilir kaynaklar, veya hammaddeler , petrol gibi yenilenemeyen kaynakları) bitirmiş bulunmaktayız. Bu kavrama ekolojik açık da diyebiliriz.
Yılın kalan kısmı için gereken kaynakları önümüzdeki yılların kaynaklarından karşılayacağız.
Ülkelerin bu duruma katkısı ise farklılıklar gösteriyor. Avustralya iyi bir örnek ve ülkenin sunduğu kaynakların yarısını harcıyor.
Çin'in ihtiyacı için 2,5 Çin , Hindistan'ın gereksinimi için 1,8 Hindistan , Fransa'ya 1,6 Fransa , ABD'ye 1,9 ABD, Şili'ye 4 Şili gerekiyor.
Japonya ise bu durumda liderliği ele geçirmiş durumda Japonya'nın gereksinimlerini tam olarak karşılamak için 6 Japonya gerekiyor.
Çevre kirliliğinin dışında bu durum başka sorunlara da neden oluyor . Bu sorunların arasında ormanların yok olması , balıkların tükenmesi , ham maddelerin aşırı fiyatlanması , hatta sosyal ayaklanmaları sayabiliriz.
İlk defa 1987 yılında o yılın kaynakları yıl bitmeden (19.aralık.1987) tüketilmişti , yıllar geçtikçe o yılın için ayrılan kaynaklar daha erken bir tarihte tüketilir oldu. 20 Yıl sonra o yıla ait açık %30'a yükseldi.
GFN ABD'de kurulmuş devlet ile ilişkisi olmayan , Dünya'nın her tarafından yüzlerce kuruluş ile çalışan ekolojik dengenin korunması için çeşitli yöntemler geliştiren ve paylaşan bir örgüt.



Aşağıdaki grafik yukarıda adresi verilen gazete haberinde yoktur. GFN 'nin ağ sayfasından alınmıştır. Grafikte görüldüğü gibi yıllar geçtikçe ülkemizin bio kapasitesi azalmakta maalesef ekolojiye bıraktığımız ayakizi büyümektedir.


Turkey


Associated Graph
Figure 1 tracks the per-person resource demand Ecological Footprint and biocapacity in Turkey since 1961. Biocapacity varies each year with ecosystem management, agricultural practices (such as fertilizer use and irrigation), ecosystem degradation, and weather, and population size. Footprint varies with consumption and production efficiency.

İspanyol La Razon'dan tercüme edilmiştir.

25 Ağustos 2013 Pazar

Rus Turist Avına

Rus Turist Avına
Rusya'dan gelen turist sayısında ve harcamalarında artış olması ispanyol turizm'inde çeşitliliği arttırıyor.
İspanya'ya gelen turistler haziran ayında 5,983 euro(yaklaşık 6 milyar) harcadılar bu rakam 2012 'ye %2,6 artış gösteriyor. Aynı sürede gelen turist sayısında %5,3 artış olduğu dikkate alındığında kişi başına turist harcamalarının düştüğü belirtilebilir.
Egatur'a göre Turizm Bakanlığının yaptığı ankette görüldüğü üzere İspanya Turizm'in de rus ve Kuzey Avrupa ülkelerinden gelenlerin rolü artmaya başladı.
Şu anki duruma göre İspanya'ya gelen turistlerin %50 den fazlası Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık'tan. Haziran ayında bu ülkelerden gelenler toplam turist sayısında %55 harcamalarda ise %45 pay alıyorlar. Gelen rus  turist sayısında ve harcamalarında ki zirve turizmin yeni bölgelere açılmasına olanak sağlıyor ayrıca İskandinav kökenli turist sayısındaki artış da önemli çünkü onların satın alma gücü yüksek. Turizm sektöründe yeni gönderici ülkelerin artması modernizasyon için de önemli. Çünkü o zaman az sayıda gönderici ülkeye olan bağımlılık azalıyor ve aynı anda çıkabilecek ekonomik bir krizden korunmuş olunuyoruz.
Son olarak Egatur'un açıkladığına göre rus turistler haziran ayında 2012 yılı haziran ayına göre %27,2 daha fazla harcadılar. Bu harcama toplamda %6,4 ve %7 olan fransız harcamalarına çok yakın. Rus turistlerin önemini anlatmak için ortalama harcamalarının kişi başına  1487 Euro olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Fransız turist ise kişi başına ortalama 555 Euro harcama yapıyor. İskandinav ülkelerinin toplamda payı % 8,4 ve Fransa'yı geçtiler 2012 yılına göre harcamaları %12,4 artış gösterdi.

A la caza del turista ruso



İspanyol ABC'den tercüme edilmiştir.

23 Ağustos 2013 Cuma

Bir Kolyeye Bu Kadar Emek

Blogumda daha önce paylaştığım " Sultan 3. Murat'a gönderilen hazine adlı Adriyatik'te bulundu " yazıya ilişkin yeni gelişmeler var. Deniz arkeologları deniz dibinde külçe halindeki toprağa karışmış kolye tanelerini ayırarak kolyeyi yeniden oluşturmayı başardı bu kolye müze rafında yerini aldı.

http://serdarulg.blogspot.com/2013/07/sultan-3-murata-gonderilen-hazine.html




22 Ağustos 2013 Perşembe

Fransa'da Doğa Turizmi

Aşağıdaki resimler Fransa'nın Provence bölgesinden ve Der Spiegel'in Seyahat adlı bölümünden.
Yazın ovalar lavanta ile örtülüyor. Yukarı Provence yaz sıcaklarında lavanta çiçekleri açıyor ve ova lavanta  kokuyor . Fakat bu manzara tehdit altında zararlı böcekler ve küresel ısınma tarımla uğraşanların işini zorlaştırıyor. Kısa süre önce Paris'teydi  orada lavanta kokusu yoktu ve lila rengi göremedi ve şehirde bulunmak pek hoşuna gitmedi. Bu durumları düşünerek yanına küçük bir şişe lavanta özü almıştı.
Regine Liardet üçüncü nesil lavanta yetiştiricisi bir çiftçi , Sault - En - Provence'te yaşıyor. Lavanta güney Fransa'nın sembolü olmuş. Haziran ortasından ağustos sonuna kadar cins ve rakımdan bağımsız kokarlar.
Sanki bir gecede bütün bölge lila renkli devasa bir kumaşla kaplanmış ve dokuz hafta bu kumaş serili kalacakmış gibi. Bu doğanın bu bölgede dokuz haftalık giysisi olmalı ! Regine turkuaz rengi dar yapraklardan ve mor renkli çiçeklerden oluşan bu kumaşsız yaşayamıyor. "Ben bu bitki ile büyüdüm" diyor. "Etrafımızda herşey bunlara göredir. Bebek arabamda lavanta kokardı ve ilk defa 5 yaşında ikiz kardeşimle birlikte ürün topladım."
Bir litre lavanta özü için 140 kg bitki gerekiyor.
Yazın Sault çevresindeki yüksek ovalarda sıcaklar başladığında deniz tarafından gelen mistral esintileri kokuyu yayarlar. Diğer aylarda da Liardet orada olur çiftliğin arka tarafında lavantadan yapılan ürünlerini satmaya uğraşır. Bu ürünler lavanta kokulu yastıklar , lavanta özü, sabun , ve kurutulmuş lavanta demetleridir. Kendisini favori ürünü kurutulmuş lavanta demetleridir. Evin arkasında çiçeklerden değerli esans elde etmek için kullanılan damıtma tesisinin deposu bulunur. 140 kg çiçekten elde edilen 1 litrelik lavanta özü 120 - 140 Euro arası bir fiyattan hammadde toptancılarına satılır. daha düşük kalitede bir bitki olan lavandinden ise 45 kg'dan bir litre öz elde edilir.
Hafif yaz esintisi olduğu zaman ovada kelebekler uçuşur. Arılar çiçekten çiçeğe dolaşırlar. Bu zamanlarda Sault gibi köyler kalabalıklaşır , dar köy sokaklarında turist otobüsleri manevra yapmaya çalışır. Hatta insanlar mobil evleri ile de gelirler. En cesurları tepenin ardından iniş olacağını düşünerek bisiklet turlarına çıkarlar.
Bu işlerden milyonlarca kişi geçimini sağlar.
Ürünün yarısı toplandıktan sonra işler eskiye döner turistler giderler hal bu iken doğa yine güzeldir. Lavanta kokusu hüküm sürmeye devam ederken çok virajlı köy yollarında bir kaç araba görünmeye başlar.
Provence bölgesinin lila rengi tehlikede. Her şeye karşın sadece Sault bölgesinde 60 kadar aile bu işi devam ettiriyorsa da son on yılda lavanta tarımı yapılan yerlerin yüzölçümü yarıya indi. Bunun nedeni çiçeğe zarar veren haşereler ve küresel ısınma. Yağan kar donmaya karşı hassas lavanta çiçeğini koruyor. Son yıllarda soğuk geçen kış aylarında kar yağışları azaldı.
Liardet'e göre lavanta çiçekçiliği sadece gelenekten ve sevgiden yapılır. Kazanılan para verilen yoğun emeğe değmez. Buna rağmen oğlu Guillaume de aynı yolun yolcusu olacak çiftliği alacak ve devam edecek.
Liardet ailesi gibi diğer ailelerde devam ettikçe Bernard Voisin tarlalar arasında dolaşacak. Asteriks benzeyen bıyıklı Bernard arıcılık yapıyor. Kendisini 19 milyon işçisi var 60.000 adet arı olan 320 kovanı bulunuyor.
Güneyin Tembel Arıları
Seçilen yerlerin arılar için uygun olması gerekir . Benim seçtiğim yerler arılara uygun olmayabilir. Bernard dört çekerli bir araç kullanıyor. Bazı yerlere geri vitesle bazılarına 1. vitesle ulaşabiliyorum. Beyaz arıcı giysisi dalgalanıyor ; yer seçiminde dikkat edilecek diğer kıstaslar , yürüyüşçülerin ulaşamayacağı , çok esmeyen ve devamlı güneş almayan yerler seçilmeli.
Bernard herşeyi doğru yaparsa yılda 6-10 ton arası bal elde edebilir. Bunu bütün Dünya'ya ve kendi dükkanında Dünya'dan gelen turistlere ve Provence'in ışıldamasının devamını arzulayanlara satabilir. Buraya gelen turistler Bernard'ın ve Liardet'in  işleri  bırakmamalarını istiyorlar. Bernard'a kaç defa arıları tarafından sokulduğu sorulduğunda gülümsüyor buradakile kuzeydekilere göre daha dostturlar ve rahattırlar. Bretagne'de arıcılık yaptığımda bu durumu çok sık yaşadım. Arı sokmasına karşı ne yapılması gerektiği sorusuna cevabı ise " biraz lavanta özü sürmek" şeklinde.






21 Ağustos 2013 Çarşamba

Fotoğraf Hırsızı Samsung Ödülünü Kazandı

İnanılmaz güzel bir doğa'da motosikletli yanlız bir kişi. Bu foto bir yarışmada ödül kazandı. Sorun şu ki ödülü kazanan kişi internetten fotoğrafı indirmiş ve üzerinde değişiklik yapmıştı. İndonezya'dan Hengki Koentjoro çektiği siyah beyaz Java fotoğrafları ile ünlü. Bu resimlerde yüksek ağaçlar arasında sisler gelip gidiyor. Sis duvarlarında kaybolan yollar var  , uzun süreli çekimlerle mistik su yüzeyleri görüntüleri bulunuyor.
Kendisinin çektiği fotoğraflardan biri kısa süre önce Samsung'un düzenlediği bir yarışmada ödül kazandı. Fakat resmi başka bilinmeyen birisi kendi eseri olarak göndermişti. Temmuz başında Instagram'da Bogdan rumuzlu kişi Samsung'un düzenlediği "Live İn The Moment " " Şimdi Canlı" yarışmasını kazanmıştı. Instagram 'dan Koentjoro'nun resmini indirmiş kontrast ayarlarını ve garip bir Instagram filtresi ile özelliklerini değiştirmişti. Samsung Bogdan'a ödül kazandığını Instagram'dan bildirdi ve kendisinin iletişim bilgilerini istedi. Bogdan'dan züppece bir yorum geldi " Bu bir sürpriz oldu en kısa sürede E-Posta adresimi göndereceğim.".
Hengki Koentjoro'nun bu olaydan aylarca sonra haberi oldu. Bazen çektiği fotoğrafları internette sergiliyordu.  Flickr ve 500PX gibi sitelerde sergilemenin faydası oldu. Kendisinin fotoğrafları hakkında bloglar da tartışmalar yapılıyordu ve dikkatli bir takipçi hırsızlığı  farketti  ve Koentjoro'ya bildirdi. Koentjoro fotoğrafı kendisinin çektiğini Samsung'a bildirdi ve takipçileri kendisine destek oldular.
Koentjoro kendisinin çektiği foto ile kötü işlenmiş sahtesini aynı anda sergiledi ve resmin aslının 500PX 'de bulunduğunu bildirdi.
Fotoğrafı doğu Java'da Bato'nun yakınındaki ormanda 2010 yılında çekmişti ve resme ait verileri de sundu bu verileri sahtekar sunamazdı. Bu arada Samsung'un bu verileri yarışmaya katılanlardan istemeyi gözardı ettiği ortaya çıktı. Firma Koentjoro'ya ödülü alan Bogdan'ı yarışmadan attığını bildirdi.

Original und Fälschung: Links das Foto, mit dem ein Unbekannter den...

Hengki Koentjoros Foto:  Koentjoro  hat den Motorradfahrer im Wald beim Ort...

Einsendung: So bewarb sich der Fotodieb bei Samsungs Instagram-Fotowettbewerb...

Alman Spigel dergisinden tercüme edilmiştir.

20 Ağustos 2013 Salı

Norveç'in Zorlu Doğasında Norseman Triatlon'u

Norveç'te keşfedilecek birçok güzellik var. Bu Norseman Triatlon yarışmasının yapıldığı yerler ülkenin en güzel köşeleri. Yarışma Hardanger Fiyordu'nun soğuk sularında başlıyor. Hardangervidda'da devam ediyor ve  Gaustatoppen'da (1850m yükseklikte) sona eriyor. Burada tabiatın en güzel köşelerini hissedebilirsiniz. Fakat yarışmaya katılmak için seçilmeniz gerekiyor.

Yarışma ağustos ayında bu buzlu sularda yapılıyor. Yarımacıların feribottan fiyordun sularına atlamaları gerekiyor. Fiyordun etrafındaki karlı dağlar manzarayı tamamlıyor.
Atletler feribottan soğuk sulara atlıyorlar. Bu suların sıcaklığı 16C veya 17C 'derecenin altında. Zaman kaybetmemek gerekiyor çünkü zamanla sular daha da soğuyor.
Eidfjord iki su arasındaki kara anlamında. Sulardan 1. 'si fiyord ikincisi Eidfjordvatnet gölü.

Güvenlik amacıyla yarışmaya sadece 250 atlet katılabiliyor. Bay /Bayan oranı 85/15.

Yarışma ilk defa 2003 yılında yapıldı. Koşulların ağırlığı kadar doğal güzellikler nedeniyle çok popüler oldu.


Yarışmanın bisiklet kısmı 180 km 'lik bir parkur'dan oluşuyor.



Yarışmanın yürüyüş kısmı 42,2 km . İlk 25 km si düz bir arazide kalanı tırmanma şeklinde.

Demiradamlar 1805 mt yüksekliğe tırmanıyorlar. Yürüyüş parkurunun ilk 37,5 km'si asfalt kalan kısmı ise toprak ve tehlikeli.

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Goya'nın Köpeği Tablosu

Aşağıdaki resim ispanyol ressam Goya'nın yarı batmış köpek resmi. Bu resmi bir çağ açıyor ve hakkında bir yoğun yorumda bulunuluyor. Ayrıca bu konuda yazılmış bir sürü kitap var. 
Resmin aslı Goya'nın satın aldığı sağırın evinin duvarına yağlı boya ile yapılmış. Evin duvarlarına doğrudan yağlı boya ile yapılmış 14 adet " Goya'nın siyah tabloları" adı verilen resimler de bulunuyor. Bunlardan bir tanesi aşağıdaki "perro de goya"(Goya'nın köpeği) veya "semihundido perro de Goya"(Yarıbatmış Goya'nın köpeği).  Bu resim farklı şeyler çağrıştırıyor. Bunlar terkedilmişlik, yanlızlık ve insanlığın elemi .  Çağrışımlar Ezop'un Fabllerine benziyor.
Bir anlatıma göre duvarlardaki resim Goya tarafından yapılmamış. Yapan ressam resmi fırça darbeleri ile silmeye (kapatmaya) çalışmış silme aşaması yarım kalmış ve sonuç olarak silmenin da sanatsal olabileceği resimde görülmektedir.
Daha sonra Goya Fransa'ya gitmeden önce sağırın evini torununa bırakıyor. Ev birçok kez el değiştiriyor. Evi alan bankacı geçen yılların duvar resimlerini harap ettiğini gözlemliyor ve başka bir ressamı tual'e aktarılması için görevlendiriyor. Tual'e aktarılan resimler Madrid'de Prado müzesinde sergileniyor.
İspanyol ressamı Antonio Saura'ya göre bu resim dünyanın en güzel resmi. Ve kendisi de Goya'nın Köpeği adlı resimlerini yapıyor. Alttaki ikinci resim bunlardan birisi. Burada Saura İspanya'da yaşananlardan etkilenmiş ve yaşananlara aldırmamazlık edemediği için çok agresif  bir Goya Köpeği çizmiş.





12 Ağustos 2013 Pazartesi

1981'den Beri Süren Dava İran-ABD

Amerikalılar İran tarafından devletleştirilen petrol şirketlerindeki haklarının İran ise şah tarafından kaçırılan milyarlarının peşinde. La Haye 'da ki bir mahkemede bu dava 1981 'den beri sürüyor. Bu davada iki alman profesörde çalışıyor. 4 Kasım 1979 'da 400 kadar iranlı öğrenci ABD'nin İran elçiliğine geliyorlar. Öfke içinde elçilik kapılarını sallıyor ve ABD bayraklarını yakıyorlar. Bu öğrenciler 10 ay önce iktidardan düşen ABD'ye kaçan İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin geri verilmesini istiyorlar. Saat 11:30 da öğrenciler elçiliği basıyorlar ve 52 elçilik çalışanını 444 gün süreyle rehin olarak tutuyorlar.
Bu olaydan başlayarak ABD , İran ilişkileri donduruluyor. Ayrıca İran'ın atom programı yüzünden de ilişkiler geriliyor. Bir kaç ay önce ABD Dışişleri bakanı John Kerry " Görüşmeler sonsuza kadar süremez indirek olarak askeri seçeneklerimiz de var" diyerek baskıyı arttırıyor . Buna karşın iki ülke kapalı kapılar ardında problemlerini barışçı yollarla çözmeye çalışıyorlar. Hollanda'nın başkentinde bir mahkeme 1981'den beri İran Devriminin neden olduğu dava üzerinde çalışıyor. ABD İran tarafından devletleştirilen petrol şirketlerindeki hakları için tazminat ; İran ise Şahın kaçırdığı dolarların peşinde. Davada iki alman profesörde görevli ve milyarlık tazminatlar hakkında karar verecekler.
İki tarafta kararı şartsız olarak kabul edecek.
Herbert Kronke her gün dava dilekçelerini , delilleri ve kanunları incelemekle geçiriyor. Den Haag Şehrinin Schveningen semtindeki villasının duvarları klasörler ile dolu bir duvarda suluboya bir deniz manzarası  bulunuyor. Tahta çalışma masasında hukuk kitapları var. Heidelbergde hukuk profesörü Herbert Kronke ve arkadaşı Bruno Simma Iran-United States Claims Tribunal (IUSCT) mahkemesinde hakimlik yapıyorlar.Bu  Iran ve ABD tarafından kurulmuş olan bir mahkeme. Iran devrimi zamanından kalan 3900 davayı karara bağlamış. ABD 'nin lehine 2 Milyar ABD Doları İran lehine 1 Milyar ABD Doları tazminata karar verilmiş. Bay Kronke "her iki tarafta şartsız olarak kararlarımızı kabul ediyor" dedi. Bu olayların nedeni finansal İran devrimden sonra petrol şirketlerini devletleştirdi ve açık hesaplar için ödeme yapmadı. Örnek olarak Devrim Konseyi 1979'da Amoco şirketini ( Standart Oil Company'e bağlı) devletleştirdi. Bu şirket Pers körfezinde petrol çıkarıyordu. Ayrıca İran Amerikan mahkemelerinde yargılanmayı önlemek istiyordu. Halen Amerikan bankalarında İran şahına ait milyarlarca ABD doları bulunuyor. Amerikan mahkemelerinin vereceği kararlara göre kazanılan tazminatlar bu hesaplardan ödenebilirdi. 19.01.1981'De iki ülke Cezayir'de rehinelerin serbest bırakılması amaçlı bir antlaşma imzaladılar. Bu antlaşmada mahkemenin kurulması da kararlaştırılmıştı. Antlaşmaya göre özel şahıslar , şirketler ve hükümetler bir yıl içinde bu mahkemeye başvurmalıydılar.
Davanın kararları halka açık duruşmalar ise kapalı.
ABD ve İran bu davaların gündeme gelmesini istemiyorlar. Bu yüzden binada sadece güvenliğe başvurulmasını yazan bir levha bulunuyor . Bu levha Hollandaca, persçe ve ingilizce. Duruşmalar hakimlerin baskı altında kalmaması için halka kapalı yapılıyor. 250.000 ABD Dolarından yüksek rakamalar genellikle petrol ve silahlanma konularında. Hakimler Amoco'nun devletleştirilmesinin hukuk kurallarına uygun olduğuna 1987 yılında karar verdiler. Bu firmaya tazminat ödenmesi de karara bağlandı. Davanın görüldüğü ver filmlerde gördüğümüz sahnelere benziyor. Tahta kaplanmış salonda iranlı ve amerikalı avukatlar tanıkları sorguluyorlar. 9 Hakim deri kaplı koltuklarında oturuyor. Üçer hakim ABD ve İrandan. Kalan diğer 3 hakimi ortak olarak bağımsız ülkelerden seçmişler. Ve isimlerine bir ortak komisyon karar vermiş.
Onbinlerce sayfa belge var
Hükümetlerinin aksine amerikalı ve iranlı hakimler birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlar. Kronke'ye göre "zamanla insan o zamanki olaylara dah objektif yaklaşıyor ve duygusallığı bırakıyor". Bazı belgelerde ABD'nin İran'a ne kadar yoğun silah sattığı görülüyor. Örnek olarak Westinghouse'un İran'a sattığı " Süper Yarasa" radar sistemi var. Iran devrimden sonra bu sistem için ödeme yapmak istemedi. Mahkeme kararında  şirketi haklı buldu. Diğer taraftan İran tarafından parası ödenen fakat ABD'nin teslim etmediği F-14 uçaklarının durumu görüşülüyor. Tarafların beklediği karar verilmemiş 17 dosya bulunuyor. Bir dosya İran'ın almak istediği Şah'ın ABD bankalarına yatırdığı 11 milyar ABD doları hakkında.
Rund 400 iranische Studenten hatten die US-Botschaft gestürmt - 444 Tage...



Spiegel'den tercüme edilmiştir.

İnebahtı 1571 Deniz Savaşını Gören Meryem Ana

İspanyolların  Lepanto (İnebahtı) Deniz savaşının tarihin akışını değiştirdiğini iddia ediyorlar.
İspanyol Deniz Müzesi 1571 yılında Kraliyet Kadırgasının arka tarafında bulunan Meryem başını restore etti. Fikir olarak düşünelim. Hürmüz boğazında devriye gezen 6. Filonun uçak gemilerini gördünüz mü ? Benzer bir görüntü aşağıda tarih 07/10/1571. Papa'nın kurduğu Kutsal Birlik'te (Akdeniz'de Deniz Ticaret yollarının Osmanlı tarafından kontrol edilmesi üzerine Papa farklı ülkelerin donanmalarını birleştirerek Kutsal Lig'in kurulmasına önayak oluyor)  bulunan Kraliyet Kadırgasının süsleyen Meryem başı. Kutsal Birlik İnebahtı'da Osmanlı Donanmasını yenerken Kraliyet Kadırgasında en son teknolojinin yanında böyle bir sanat eseri de bulunuyor. Ve bu sanat eseri asırlar sonra restore ediliyor.
Kraliyet kadırgası ile Kaptan'ı Derya Ali Paşanın bulunduğu Sultan Kadırgası birbirine borda ediyor. Ve savaş göğüs göğüse bir savaşa dönüşüyor. Bu esnada Ali Paşa vuruluyor ve Osmanlı Donanması başsız kalıyor.
La Virgen que vio Lepanto





Fransa Tarihinin En Büyük Soygunu

Tek bir soyguncu 100 Milyon Euro değerinde mücevher çaldı.
Cannes'de ki lüks Carlton otelindeki kuyumcu sergisinde Fransa Tarihinin en büyük soygunu oldu. Meşhur film festivali ile ünlü Fransız şehri Cannes'da tekrar bir soygun oldu. İlk soygun bu seneki film festivali esnasında ilkbaharda gerçekleşmişti. Bu defa soygun gündüz ve tek kişi tarafından tabancayla yapıldı. Soygun pazar günü ünlü Carlton otelinde oldu. Otelde Leviev Firmasının mücevher sergisi vardı. Bu Fransa'da ki en büyük soygun olarak tarihe geçti. Daha önceki soygun Amberes'te idi ve 2003 yılında olmuştu. Savcılığa göre son soygunda çalınan mücevherlerin toplam değeri 100 milyon Euro'yu aştı.
Bu otelde daha önce Alfred Hitchcock " Hırsızın  yakalanması" filmini çekmişti. Leviev firması rus kökenli İsrailli Lev Leviev'e ait. Firmanın özelliği mücevherlerde elmas kullanması. Pazar günü Leviev mücevher sergisi için otelden bir salon kiraladı. Öğleden biraz sonra ve sergi halka açılmadan önce,  eldivenli , ve diğer tarafları kapalı silahlı bir kişi salona girdi ve torbalara kolye, saat ve diğer mücevherleri doldurarak kaçtı. Olay çok kısa bir sürede gerçekleşti ve kuvvet kullanılmadı.
Toplamda hırsız 72 parça çaldı , 34 parça çok özeldi ve yaklaşık değeri 135 milyon ABD dolarıydı (102 Milyon Euro) . Diğer 38 parçanın toplam değeri 1 milyon Euro idi ve 103 milyon euro değerinde bir kıymet çalınmıştı.
Garip olan şu ki sergi için Fransız Polisine haber verilmemişti. Polise haber verilmesi kanunen gerekmiyordu fakat genelde polis bu gibi sergilerde bilgilendiriliyordu .Basına göre sergi 30 ağustosa kadar sürecekti ve güvenlik 3 veya 4 kişiden oluşan özel güvenlik tarafından sağlanacaktı.





El Pais'den çevrilmiştir.


Sultan 3. Murat'a Gönderilen Hazine Adriyatik'te bulundu

Uluslararası bir arkeolog ekibi  Hırvatistan'da 1583 'te Adriyatik Denizinde batan ve içinde Sultan 3 Murad'agönderilen lüks eşyaların bulunduğu bir gemi batığını buldu. Lüks kristaller ve boya malzemeleri gibi lüks eşyalar yüklü gemi Sultan 3. Murad'ın sarayına gidiyordu. Büyük gemi "Gagliana Grossa" Dubrovnik'li zengin bir aile tarafından işletiliyordu. Gemi büyük bir müşterisine hizmet için 1583'te Dalmaçya kıyılarından ayrıldı. Hırvat şehri Biograd'a 3 mil uzaklıkta Gnalic adacığının yakınında kıymetli eşyalarla battı.
Bu batıktaki eşyalar 1571 'de Lepanto  İnebahtı deniz savaşından sonraki  (ki bu savaşta Osmanlı'nın Akdeniz'de egemenliğini frenlenmişti)  döneme bir pencere açıyor. Çok uğraştırıcı bir araştırmadan sonra uluslararası bir arkeolog grubu buluntuları çıkardılar. Gemiden kalanlar 25 mt derindeydi ve o zamanki imparatorluklar arasındaki karmaşık ticari ve savaş ilişkilerini anlamanın anahtarını sağlıyor.
Kaçırılan venedikli bir bayan
Ve hayatı : Sultan 3. Murat'ın annesi  venedikli (Alcurnia'dan) Cecilia Venier-Baffo idi. İşşizler arasından seçildi ve Sultan 3. Selim'in sarayına gönderildi. İnebahtı esnasında sultandı. "El Mercador de Venecia" adlı eserde ve dük'ün arşivlerinde kaybolan gemiler hakkında bilgiler vardı. Gnalic Proje'sinde çalışan araştırmacılar bu eserlerde batan gemilerinin güvenlikleri hakkında Dük'e şikayetlerde bulunuyorlardı.
Portekiz asıllı Filipe Castro (Gnalic projesi yöneticilerinden biri) ve ispanyol Jose Luis Casaban bu günlerde Adriyatik Deniz'inde bulunuyorlar. Bu Avrupa Arkeolojisi için model. Avrupa Arkeolojisi 4 ülkenin üniversiteleri ve enstitüleri tarafından ayağa kaldırıldı. Bu ülkeler Hırvatistan,İtalya,Fransa , ABD ve bu kapsamda çok displinli ve teknolojik destek alınıyor.
Castro ve Casaban'a göre buluntular çok zengin ve ne kadar zengin olduğu hakkında hassas olarak bir açıklamada bulunamıyoruz. Tarihçi Mauron Bondioli ve Marion Angela geminin 1569da yapıldığını 1571 de türkler tarafından alındığını ve 1581'de Eduardo da Gagliano'ya satıldığını belirtiyorlar. Eduardo İstanbul'da Pera'da (Beyoğlu'nda) yaşıyordu ve Ragusa'dandı ailesi Venedik'te yaşıyordu.
Felipe 2. nin şamdanı
Son seferinde İstanbul'a gidiyordu ve sultanın sarayına kristaller, boyalar ve diğer eşyaları götürüyordu. Bu yıl öğrendiğimiz gemi çok büyüktü fakat elimizde aynısını yapmak için belge bulunmuyor. Ayrıca bu yıl tahta fıçılarda 3. Murat'ın sarayına gönderilen boyalar bulduk.
İnebahtı'ndan sonra moda olan ve Kral Felipe 2 nin El Escorial'da  çalışma odasını süsleyen bronz şamdanın aynısını bulduk . Çalışmalara ara verdiklerinde söyleşilerimize devam ediyoruz. Ekipte farklı ülkelerden arkeologlar ve öğrenciler bulunuyor.  Hırvatistan,Amerikan,İspanyol,Japon,Alman,Portekizli,Hollandalı,Fransız,Polonyalı ve İtalyan. Boş zamanlarımızda  deniz arkeolojisi ve fotogrametri hakkında oturumlar da yapıyoruz.
Bu çalışmalar Facebook'tan izlenebilir. Orada bazı fotoğraflar ve sonuçlar açıklanacak. Yüzen bazı maddeler ilk defa 1960 yılında deniz sporu yapanlar tarafından bulundu. İlk arkeolojik işlemler 1970'lerin başında yapıldı. Batığın şaşırtıcı derecede iyi olması ve içersindeki lüks eşyalar en ilgi çeken batıklar arasında yer alıyor. 16. Yüzyıla bir pencere açıyor.
Sanayi
O zaman cam, aynalar, pencere camı , bronz şamdan,ipek,pamuk gömlek, traş gereçleri, iğneler,mum söndürme gereci, mumlar,bronz çanlar, gözlükler(kutusu ile), madenler, kurşun,karbonat,civa,antimon, bakır tel, sülfür,pirinç yaprak. Ayrıca 16. yüzyılın sonlarında deniz ticaret yolları hakkında bilgi ediniyoruz. Tekne çok ilginç buluntulara karşın 16 yüzyılın gemileri hakkında hala yeterli bilgi sahibi değiliz.


Pulse para ver el video



ABC Kültür'den çevrilmiştir.

11 Ağustos 2013 Pazar

Kayanın İçindeki Yerleşim

Kayanın içindeki şehirde saraylar , seramikler , kuleler ve tapınaklar bulunuyor. MadaŽin Saleh şehri çölde bir serap gibi yükselen bir kayanın içinde yer alıyor ve 4000 yıl önce kurulmuş dünyanın en eski yerleşimlerinden birisi. Nebatilerin başkenti turistik Petra şehrinden sonra ikinci büyük yerleşim birimi. Bu şehir neredeyse hiç bilinmiyor. Kazılmış görkemli kapılarının arkasında  kazılar 13 km boyunca sürüyor. Kazılarda saraylar, seramikler , kuleler, ve tapınaklar bulunuyor.  Duvarlarda kazınmış bazı yazılar milattan önce 2000 senelerindan kalma. Ayrıca 130 adet mezar bulunuyor bunlarda gömülen kişi ve mezarı yapanlar hakkında bilgiler var.
2008 yılında UNESCO tarafından dünya mirasları listesine eklendi. Bu listeye eklenen ilk suudi ören yeri oldu. Fakat kazılar nedeniyle turistler tarafından Petra'nın kardeşi ziyaret edilemiyor.



ABC Seyahat'tan çevrilmiştir.

8 Ağustos 2013 Perşembe

Ölüm Sayısının Gizlendiği Kaza

İspanyollar bugünlerde hızlı trenlerinin yaptığı bir kaza ile meşguller. Resmi rakamlar 80 kişinin öldüğü yönünde. Tarihlerinde daha ağır tren kazaları da olmuş.
Torre del Bierzo kazasında 500 Ölü.
1944 Yılında General Franco iktidarında meydana gelen kazada kimse kaç kişinin öldüğünü bilmiyor. Bu kaza İspanya'da olan en ağır tren kazası. Bazı çevreler ölü sayısının 500 civarında olduğunu , araştırmalar sayının 250 ve resmi rakamlar ise 78 olduğunu açıklıyorlar.
ABC Gazetesinin 4.Ocak.1944 tarihinde İspanyol  tarihinin en büyük kazasından bir gün sonra yaptığı açıklama :" Çarpışma sonucunda tünel içinde ilk altı vagonunda yangın çıktı. Bu ana kadar 26 ceset çıkarıldı tünelin ağzına yakın kaynaklara göre çok daha fazla ölü var." Bu kazada hayatını kaybedenlerin sayısı kesin olarak bilinemiyor nedeni o zaman iktidardaki Franco rejiminin koyduğu sansür. Diktatörlük rejimi iki nedenden dolayı sayıyı düşürdü. 1. Zayıf görünmemek için 2. Toplumda yeni rejime karşı oluşabilecek itirazları önlemek için.
Savaş sonrasında basın da ilk bilgilere eklenecek bir şey yazmadığı gibi ölü sayısını 50'ye indirdi. Fakat bu arada İspanyol Demiryolları Şirketi sayıyı 78 olarak açıklamıştı. Ponferrada savcısının verdiği sayı 58'di Makiniste karşı açılan davada rakamlar 83 ölü ve 64 yaralıydı. Torre del Bierzo'da yaşıyanlar ve demiryolları çalışanları ki bunlar kurtarma çalışmalarında yardım etmişlerdi ölü sayısının en az 350 olduğunu iddia ediyorlardı. 1999 Da Trajedinin 55 yıl dönümünde Demiryolları Sendikası UGT 'nin bölge sekreteri Jose Manuel Vidal EFE'ye ellerindeki güvenli bilgilere dayanarak " Kazada 500 - 800 aralığında bir ölüm olduğunu " düşünüyoruz dedi. Bu rakamlara dayanarak " Guinness Rekor Kitabı" da aynı rakamları kabul etti ve kazayı dünyada meydana gelen ölümcül tren kazaları arasına koydu. En son yapılan araştırmalara göre ölü sayısı 200 - 250 aralığında.
Gizlemeler yüzünden kazada ölenlerin sayısı bu kadar dans etti. Bazı yaşayan tanıkların açıklamaları , RENFE'nin ilgili  arşivlerinin araştırılması sonucunda bu rakamın 1944 de resmi olarak açıklanandan çok daha fazla olduğu kesinleşti

İspanyol ABC'den tercüme edilmiştir.

2 Ağustos 2013 Cuma

Yıldız Yağmurları Zamanı

2013 Yılında Perseidas hakkında.
Yıldız yağmurları devam ediyor. 17 Temmuzda başlayan yıldız yağmurları 24 ağustosa kadar devam edecek ve ve en çoğu 12,13 ağustos'ta görülecek. 2013 yılı Perseidas yıldız yağmurlarının da iyi izlenme senesi çünkü ay yükselme döneminde ve gece saat 12 den sonra görülmeyecek (bu durum İspanya için geçerli ) ve karanlıkta yıldız yağmurlarının izlenmesi daha iyi yapılabilecek.
Aslında yıldız yağmuru terimi yanlış doğrusu meteor yağmuru olmalı. 12,13 Ağustos'ta benzersiz bir manzara göreceğiz. Bu yıldız yağmurunun adı Perseidas ve 2000 yıldır biliniyor. Ayrıca San Lorenzo 'nun göz yaşları diye de adlandırılıyor. Santo festivali ile yaklaşık aynı zamana (10 ağustos) denk geldiği için bu isim konulmuş.
Todo sobre las Perseidas de 2013



İspanyol ABC'den tercüme edilmiştir.