30 Aralık 2014 Salı

90 yıl süren reklamdan önce. Filmin ilk yarısının özeti.

Aşağıda kapağı görüntülenen kitap bugün yapılmak istenenin 100 yıl önce düşünüldüğünü anlatıyor.
100 yıl önce 1. Dünya savaşından galip çıkan devletler Osmanlı İmparatorluğunu paylaşmak için masaya oturuyorlar. Fransa ve İngiltere diğer müttefiklerinden gizli olarak Sykes Picot antlaşmasını imzalıyorlar. Antlaşma metni Rusya'da bolşevik devrimi olduktan sonra bolşeviklerin çarlık Rusya'sının evraklarını inceledikleri sırada ortaya çıkıyor. Bu haritaya en çok bozulan da Faysal oluyor. Bu haritanın kendisine ingilizler (T. E. Lawrence) tarafından verilen sözlerle örtüşmediğini düşünüyor.
Kitabın bir bölümünde çizgiler anlatılıyor. Zaten masada cetvel de var. Bu bölümde cetvel ile Kerkük'ten Akabe'ye bir doğru çiziliyor. Doğunun kuzeyi Fransa, güneyi ise İngiltere'ye veriliyor.
Kitabın diğer bir bölümünde ise Musul petrollerinin hangi Doğu Akdeniz limanına akıtılacağı hakkında. İngilizler Musul petrollerinin boru hatları ile Hayfa limanına ,fransızlar ise kendilerinin olacak bir başka  limana akıtmayı istiyorlar. 
Daha önce "Yabancı Basından" da Dünyanın en ucuza üretilen petrolünün nereden çıktığını paylaşmıştık. O yazımızda Amerika Birleşik Devletlerinin fracking yöntemi ile çıkardığı petrolün maliyetinin çok yüksek olduğunu en ucuz petrolün ise Türkiye'nin çok yakınında olduğunu belirtmiştik.
Bu savaşta (1. Dünya Savaşı) Birleşik Krallık cetvel ile çizdiklerini gerçekleştirmek istedi ve savaştan galip olarak çıktı. Fakat bu galibiyete rağmen düştükleri durumu "500 çocuğu olan adam" adlı yayınımızda bulabilirsiniz.
İşin ilginç tarafı 27/mayıs/1960 darbesinin haberini Der Spiegel'den paylaşmıştım. En çarpıcı tümce : "Türkiye'nin yüzölçümünün Almanya ve Fransa'nın toplamından daha büyük olması" idi.

Fransa-İngiltere-Rusya arasında 1916 yılında varılan Sykes-Picot antlaşmasını anlatan betiğin kapağındaki harita cetvelle çizilmiş gibi. Bu antlaşmanın eki olan asıl harita ise Wall Street Journal 'da ki bir makalede sunulmuş. Bu paylaşıma gerçek Sykes-Picot haritasını da ekliyorum.



Kumda bir doğru kitabının kapağı. 

WSJ'da ki yazının sorusu "Sınırlar değiştirilir ise Orta doğu'da ki 
çatışmalar azalır mı?" 

Önerilen taslak harita aşağıda gösterilmektedir.


27 Eylül 2014 Cumartesi

Alman ordusu pazartesi günü peşmergeleri eğitmeye başlayacak.

Alman ordusu peşmerge eğitimine başlıyor. Yaklaşık 150 peşmerge subay ve astsubayı alman ordusu tarafından eğitilecek.
Spiegel Online tarafından öğrenildiğine göre, eğitim G3, MG3,G36 ve tanksavar silahlarını kapsayacak. Eğitim etaplar halinde kasım ayının sonuna kadar devam edecek. 
Almanya IŞİD'e karşı savaşması amacıyla Kuzey Irak'a silah göndermeye ve eğitim vermeye hazır olduğunu belirtmişti. Eğitim alan Kuzey Irak'lılar diğer askerleri eğitecekler.
Almanya'nın gönderdiği ilk parti silahlar geçtiğimiz perşembe günü Erbil'e ulaştı. 5 Eğitimci ve bir sağlık elemanı perşembe gününden beri Erbil'de bulunuyor.
Alman Ordusu envanterindeki silahlar ile 10.000 asker donatılacak. Verilecek silahların toplam değeri 70 milyon Avro kadar.
Geçtiğimiz ağustos ayının sonunda Alman meclisi uzun tartışmalardan sonra Kuzey Irak'ı IŞİD'e karşı korumak amacıyla destekleme kararı almıştı. Silah yardımı dışında aynı zamanda gözlük ve sıhhi malzeme yardımı da yapılacak.
25.09.2014 tarihinde sürpriz olarak Alman Savunma Bakanı Ursula Von der Leyen Erbil'e gitmişti. Bakan Kuzey Irak'ta bulunan Erbil'de Mesut Barzani ve orada yerleşik Alman askerleri ile de buluştu. Silahları taşıyan Hollanda uçağındaki arıza nedeni yardım malzemeleri bakanın ulaşmasından sadece bir kaç saat önce Erbil'e varmıştı.


Der Spiegel'den çevrilmiştir.



26 Eylül 2014 Cuma

Peşmerge ve PKK İŞİD'e karşı

Mahmur'a özel olarak gönderilen ispanyol gazeteci Daniel Iriarte'nin ABC gazetesindeki yorumları.
Mahmur girişindeki kontrol noktasının görüntüleri oldukça ilginç. Peşmerge birlikleri ve PKK birlikte devriye geziyorlar. Farkları sadece giysilerinden anlaşılıyor.
İlk gruptakiler batı devletlerinden 10 yıldan beri silah alıyorlar. İkinci gruptakiler 1984 yılından beri Türk Devletine başkaldırıyorlar. Sadece Türkiye tarafından değil ABD ve AB tarafından da terörist örgüt olarak tanımlanıyorlar.
Peşmerge kuzey Irak'taki feodal yapıyı temsil ediyor, PKK ise bağlangıçta marksist ideolojiye sahipti. Zaman içinde ılımlılaştı, bölgede daha az muhafazakar akımı temsil ediyor. Bu iki kuruluş İŞİD ortaya çıkan kadar hiç bir durumda aynı düşünceleri paylaşmamıştı.
Sadık adlı bir PKK yetkilisi (kendi rütbesini söylemiyor) "Mahmur'da yaşayanlar kendilerini savunamadıkları gibi bölgeden kaçamıyorlar da. Bu nedenler ile burada çarpışmaya karar verdik" dedi.
Olaylara şahit olanların çoğunluğuna göre Mahmur'un İŞİD'den geri alınması bu şekilde gerçekleşmiş. Kuzey Irak'ta yaşayan kürtlerin çoğunluğu 2003 yılından beri savaşmamışlardı. PKK onlara göre savaşa daha hazırlıklı.
Fakat Mahmur hala İŞİD tehlikesinden uzak değil. IŞİD kuvvetleri Mahmur'dan sadece 4 km uzaklıktaki kırsal bölgelerde bulunuyorlar. Ellerindeki kamyonetler ile kısa sürede Mahmur'a gidebilirler.
Cihatçıların taaruzları farklı kürt kesimler arasındaki işbirliğini arttırdı. Gwer bölgesinde aynı zamanda İran kökenli kürt birlikleri de çarpışıyorlar. Garip olan durum şudur ki asıl çarpışanlar batılı devletlerin terörist listesine aldıkları, ama onların durumları kısa bir süre sonra düzelecek. Yakın gelecekte Türk hükümeti ile yapılacak görüşmelerden sonra durumları düzelecek.

Peşmergeler tatbikatta.
Yazı ABC'den çevrilmiştir






9 Eylül 2014 Salı

İspanya 50 yıl vadeli hazine bonosu ihraç etti

Büyük Britanya ve Çek Cumhuriyet'inden sonra İspanya 50 yıl vadeli hazine bonosuyla borçlandı. Dün (01.09.2014)  İspanya ekonomi bakanlığının yaptığı açıklamaya göre İspanyol Hazinesi 50 yıl vadeli, yıllık kupon faizi %4  ile 1 milyar Avro topladı. Bu kadar uzun vadeli borçlanma İspanya tarihinde ilk defa görülüyor. Hazine neden bu kadar uzun vadeli borçlandı?
XTB şirketinden Miguel Antonio Marcos'a göre, bu borçlanma İspanya ekonomisinin şu anda bulunduğu iyi durumdan yararlanmak için yapıldı. Şimdi borçlanma faiz oranları bu duruma olanak veriyor. Bir süre sonra ekonomik durumun şimdiki gibi devam edemeyebileceği düşünülüyor. Miguel Antonio Marcos "şimdi bulunduğumuz durumda tarihin en düşük faiz oranlarından borçlanabiliyoruz. Faizlerin  yüksek olduğu veya faizlerde düşme beklentisinin olduğu durumlarda daha kısa vadeli borçlanma gerekir." dedi.
İspanya bu kadar uzun vadede borçlanma gerçekleştiren ilk ülke değil. Daha önce Birleşik Krallık ve Çek Cumhuriyeti aynı koşullarda borçlanmışlardı. İspanya daha önce 30 yıl vadeli hazine bonosu ihraç etmişti. XTB analistinin açıklamalarına göre İspanya 70'li yıllarda piyasaların iyimserliğini değerlendirerek 30 yıl vade ile borçlanmıştı.
Miguel Antonio Marcos'a  göre yakın gelecekte aynı koşullarda borçlanma olanağı olmayacak. Faiz oranları yükseldiğinde hazine 10 yıllık bonolar çıkarabilecek
Çıkarılan hazine bonolarının vadesi 31.10.2064.


İspanyol ABC'den tercüme edilmiştir.


27 Ağustos 2014 Çarşamba

Bir anda 200 milyon dolar kazandı

Bill Ackman haftanın Whopper'ını yedi. İngiliz Independent gazetesine göre Burger King Kanadalı gıda şirketi Tim Hortons'u satın aldı. Bu yüzden yatırımcı Bill Ackman'ın hisselerinin değeri 200 milyon ABD doları arttı.
New York'ta yerleşik Pershing Square yatırım fonunun sahibi hiç bir şey yapmadan 200 milyon ABD doları kazandı. Tüm satın alma işlemleri Burger King şirketi tarafından gerçekleştirildi. Satın almadan sonra Burger King yönetim merkezini Kanada'ya taşıyabilecek. Taşınmanın getireceği kazanç şirketin ödeyeceği vergilerin azalmasından kaynaklanıyor.
Burger King hisselerinin değeri hafta başında %20 arttı. Adı geçen yatırım şirketinin hisseleri 203 milyon ABD doları değerlendi. Pershing Square'ın elindeki Burger King hisse senetlerinin toplam değeri 1,24 milyar ABD değerine ulaştı.
Burger King'in yönetim merkezi halen ABD'nin Florida eyaletinin Miami kentinde bulunuyor. Şirketin 100 farklı ülkede toplam 18000 şubesi bulunuyor. Toplam cirosu 23 milyar ABD dolarını buluyor.
3G Capital adlı yatırım şirketi Burger King'i 2010 yılında 3,3 milyar ABD dolarından satın almıştı. İki yıl sonra şirketin hisseler yeniden borsada işlem görmeye başlamıştı.
Birleşmeden sonra Dünya'nın en büyük gıda zincirlerinden biri oluştu. Diğerleri Subway, Mc Donald's ve Yum Brands. Yum Brands Kentucky Fried Chicken ve Pizza Hut'ın da sahibi.

Dünya'da ekonomi o hale geldi ki şirketlerin devamlı büyümeleri gerekiyor. Daha hızlı büyüyen şirketler daha yavaş büyüyenleri satın alıyorlar veya birleşmeler oluyor. Yıllar geçtikçe az sayıda daha büyük şirketleri görüyoruz. İyi de bu büyük şirketlerin ürettikleri besinleri tüketen insanların sağlıklarını nasıl etkilediğini düşünenler var mı? Obezlik üzerine bazı çeviriler de "yabancı basından" da bulunuyor.
Gelir dağılımındaki dengesizliğe dikkat çekmek gerekirse : ABD'de gıda kuponları kullanarak yaşayan 47 milyon kişi var.


Der Spiegel'den çeviri

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Alman istihbarat teşkilatı BND 2009 yılından beri Türkiye'yi dinlemiş.

50 yıldır girmek için uğraştığımız AB'nin lider ülkesi konumunda olan Almanya 2009 yılından beri Türkiye'yi dinlemiş. Alman İstihbarat kurumu BND'ye hükümetleri tarafından dinleme hedefleri konuluyor. En son hedef  2009 yılında belirlenmiş. 4 yılda bir verilmesi gereken hedef  2013 yılında amerikan vatandaşı eski NSA çalışanı Snowden'in açıklamaları nedeni ile belirlenemediği için, halen 2009 yılındaki dinleme hedefleri geçerli.
Bu arada ABD hükümetinin dışişleri bakanları Hillary Clinton ve John Kerry'nin yaptıkları bazı konuşmalarda BND tarafından dinlenmiş. Bu dinlemelerin BND'ye göre yanlışlıkla yapıldığı belirtiliyor. Güya BND terörle ilgili bir görüşmeyi yaparken aynı frekans kanalını kullanan ABD eski dışişleri bakanı Hillary Clinton'u da dinlemiş ve görüşmeyi kaydetmiş. Kaydedilen görüşmenin Clinton ile eski Birleşmiş Milletler başkanı Kofi Annan arasında yapıldığı bilgisine Der Spiegel dergisi ulaşmış. Dinleme yapan birim durumu BND üst yönetimine iletmiş. Üst yönetim kaydın silinmesi emrini şanssızlıkla halen Almanya'da ABD lehine ikili ajan olmakla suçlanan Markus R. adlı ajana vermiş. Bu kişi 3 temmuzdan beri tutuklu.
Der Spiegel'in daha önce verdiği haberlerde amerikan NSA adlı kuruluşun Almanya Başbakanı Angela Merkel'i dinlediği haberleştirilmişti. Şimdi iki ülke ödeşmiş oluyorlar.


Der Spiegel'den çevrilmiştir

14 Ağustos 2014 Perşembe

Alman Meclisi (Bundestag) Radarı

Almanya'da son günlerde millet vekillerinin meclis dışında elde ettiği kazançlar gündeme geldi. Alman Anayasa Mahkemesi başkan yardımcısı, milletvekillerinin asıl işlerinin yasama olduğu ve bu işleri sol elleri ile yapmamaları gerektiğini belirtti.
Alman MV'lerinden yasama dışı faaliyetlerden en fazla gelir elde edenlerin listesi.  Listenin başında Peter Gauweiler adlı parlamenter bulunuyor. Maaşının dışında yan geliri 967.500 Avro


Alman der Spiegel dergisi milletvekillerinin yasama faaliyetlerini izleme amacını güden
http://www.abgeordnetenwatch.de/  internet sayfası ile işbirliği yaparak Alman Meclisine ait radarı hazırladı.
Bu radar seçmenlere vekillerini;  mecliste oturdukları yere, hangi posta kodunu temsil ettiklerine, yaşlarına, cinsiyetlerine, partilerine, çocuk sayılarına göre izleme imkanı veriyor. Hangi yasa önerisine oturduğunuz il milletvekillerinin ne şekilde oy verdiklerini izlenebiliyor. Oylamaya katılıp katılmadıkları da görülebiliyor.
Ayrıca alfabetik sıralamaya göre de MV'lerine ulaşma imkanı bulunuyor. Bu uygulamanın yapılabilmesi için her MV'linin oturumlarda yerine oturması gerekiyor. Biz de ise daha farklı uygulamalar var. Örneğin bir MV oturuma katılmadığı halde imzası başka bir MV tarafından atılabiliyor.

Der Spiegel'den tercüme edilmiştir



6 Haziran 2014 Cuma

Suudi prensesleri yardım bekliyor

Suudi Kralının kızları internete bir video koydu. Suudi kralının kızları Sahar ve Jawahar bin Abdala al Saud üç ay önce internete koydukları bir video ile yardım istiyorlar. Bu videoda insan hakları örgütleri, Birleşmiş Milletler, Kızıl Haç'tan yardım beklediklerini açıklıyorlar. YouTube da bulunan bu videoda adı geçen örgütlerin kendi sıkıntılarını açıklamalarını istiyorlar. Mart ayından beri taze besin ve şişeli su tüketemediklerini açıklıyorlar. Jawaher'in "İkimizden birine iyileştirilemeyecek bir sakatlık olmayacağını düşünme."  dediği videoda oldukça zayıf görünüyorlar.
42 yaşındaki abla Sahar'a göre kral ve ikimizin üvey kardeşlerimiz Mutaib ve Abdulaziz bizi 10 yıldan beri esir tutuyorlar ve tüm Dünya'nın gözü önünde açlıktan ölmemizi bekliyorlar. 38 yaşındaki kardeşi Jawaher ise araya giriyor ve konunun aile için bir sorun olduğunu belirtiyor. Diğer iki kız kardeş Maha (41) ve Hala (39) ise başka bir yerde tutuluyor.
Yazdıkları bir iletide "Birleşmiş Milletler ve Kızıl Haç gibi kurumların sorumluluklarını hatırlamaları gerekiyor." tümcesi bulunuyor. İletide videonun yayılmasının sağlanması rica ediyorlar. Aynı kurumların sadece özel olarak durumlarımız hakkında Suudi Hükümeti'ne yazı göndermek yerine durumlarının bir deklarasyon ile kamuoyuna açıklanmasını istiyorlar. Jawaher ayrıca " Bu eve gelmeliler, durumumuzu görmeliler ve bizi hemen serbest bırakmalılar" diyor.
Sahar'a göre Kızıl Haç, Suudi Kızılay'ından yardım etmesini istedi. Fakat kendilerine Suudi Kızılay'ı tarafından bir yanıt verilmedi.  Prenses "Nasıl cevap beklenebilir ki Suudi Kızılay'ını üvey kardeşimiz Faisal Bin Abdala yönetiyor." dedi.
Suudi basınında bu olaylar yer almıyor. Uluslararası basın organlarına yönelik acil yardım çağrılarının ve hatta anneleri Alanoud al Fayez'in Londra'da ki Suudi Büyük elçiliğinin önünde haftalık topladığı kalabalıkların hiç bir etkisi olmadı. Tersine Alanoud'un başlattığı eylemler kızlarının durumunu daha da kötüleştirdi.
El Pais muhabirinin Cidde'de krallık sarayının yakınında bulunan ve kızların tutulduğu evi ziyaret etmek istemesinden iki gün sonra prenseslerin koşulları daha da zorlaştırıldı. Prenseslerin her iki ayda bir gardiyanlar gözetiminde alış veriş yapmalarına izin verilirken bu izinler kaldırıldı. Videoya göre prensesler şimdi son kullanım tarihi geçmiş konserveler ve deniz suyundan elde edilmiş içme suyu ile yaşamda kalmaya çalışıyorlar. Fakat durum dayanılmaz. İki prenses, iki köpek ve bir kedi için verilen bir buçuk litre içme suyu günlük gereksinimlerine yetmiyor.



İspanyol ElPais'den çevrilmiştir.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Ülkelere göre aşırı kilo (şişman+obez) oranları haritası

Gezegenimiz artık obezler gezegeni oldu. Dünya nüfusunun üçte biri obez veya şişman sınıfına giriyor. Bu durum 21. yüzyılın salgın hastalığı olarak adlandırılıyor. Lancet dergisinde yayınlanan araştırmaya göre gelişmekte olan ülkelerde obezite ve şişmanlığın (BMI>=25) artış oranı daha yüksek. Toplam nüfusunun %80 'i şişman olan ülkeler var. Uzmanlar bu gidişatın değişeceğini gösteren veriler bulamıyorlar.
Bu salgın yüzünden her yıl 3 milyon insan ölüyor ve milyonlarca insanın yaşam kalitesi kalitesi düşüyor. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) bu gidişatı 2025 yılına kadar değiştirmeyi düşünüyor. Fakat 150 uzmanın katıldığı araştırma iyimser olmaya imkan vermiyor.
Son 30 yılda 1980'den - 2013'e  obez veya şişman sayısı 857 milyondan 2100 milyona yükseldi. Çeşitli ülkelerde yapılan 2000 araştırmanın sonuçları aşağıdaki haritada gösteriliyor.

Bu sorun diğer sağlık sorunları gibi azalma eğiliminde değil. Azalma eğiliminde olan sağlık sorunları arasında tütün tüketimi veya çocuklarda kötü beslenmeyi sayabiliriz. Araştırmanın liderliğini yapan Washington Üniversitesinden Emmanuala Gakidou'ya göre "Obezite veya şişmanlık oranlarının artış göstermesi çok hızlı ve genel oldu."
Sonuç olarak araştırılan 188 ülkeden hiç birisinde zayıflama eğilimi görülmedi. Şişman veya obez oranı yetişkinlerde % 27,5 iken çocuklarda aynı oran alarma neden olacak şekilde % 47,1 oldu. Dünya Sağlık Kuruluşu (WHO) şişman veya obez tanımlarını VKG (Vücut Kitle Göstergesi) veya BMI (Body Mass Index)'e göre yapıyor.  VKG = Kişinin Kilosu (kg)/ (Kişinin Boyu(mt)*Kişinin Boyu(mt)) olarak hesaplanıyor. O kişinin VKG değeri  25'ten büyük veya eşit ise şişman , 30'dan büyük ise obez sınıfına giriyor.

Huffingtonpost'dan çevrilmiştir.

27 Mayıs 2014 Salı

Der Spiegel'de 27 Mayıs 1960

Anadolu platosunda sabahın pusunda iki cadillac Eskişehir Kütahya arasında hızla gitmektedir. Uçak koltuğundan bakan general " Onu ele geçirdik" der. Uçak ( 2 motorlu C-47) neredeyse çatılara teğet geçerek beton otoyola iki arabanın önüne iner. Cadiilac sürücüleri frenlere basarak arabaları durdururlar. Uçaktan Türk Ordusunun 5 albayı boyunlarına asılmış makinalı tüfeklerle inerler. Ardından general Burhanettin Bigalı iner.
General "Şu anda tüm ülkenin kontrolu Türk Silahlı Kuvvetlerindedir " derken albaylar Menderes'i arabadan çıkarmaya çalışmaktadır. "Sizi tutuklama emrini aldık." General ona yaklaşır ve yüzüne tükürür. Bir yemin yüzünden bu hareketi yaptığını belirtir ve ardından özür diler. Başbakan yüzünü silerken " Size iyi şanslar dilerim " der ve bir sigara rica eder.
Bu macera sahneleri ile 61 yaşındaki Menderes'in 10 yıllık iktidarı sona erer. Menderes Demokrat Partinin başkanı olarak Türkiye'nin ilk şaibesiz seçimi olan (New York Times'a göre) 1950 genel seçiminde iktidara gelmişti. İktidarı elinden kaçırmamak için elinden gelen her şeyi yapmıştı..
Adım adım kendisini iktidara taşıyan liberal düşüncelerden uzaklaşmıştı. Bu liberal düşünceleri yüzünden 3 arkadaşı ile birlikte 1945 yılında CHP'de ayrılmış ve demokrat olmuşlardı.
Seçimi kazandıktan sonra (29.05.1950) yaptığı konuşmada bu liberal düşüncelere yer vermişti. Verilen sözler arasında işcilere grev hakkı, gazetecilere daha serbest bir basın yayın kanunu, vergi mükelleflerine daha az hükümet harcaması, işverenlere devlete ait sanayilerin özel sektöre satılacağı sözlerini vermişti. Amerikan okuyucuları için kullandığı bir cümlede " Özel girişimin ekonomiyi büyütmek için tek yol olduğundan eminim " demişti.
10 yıl sonra Eskişehir ,Kütahya yolunda tutuklandığında işçiler hala grev yapamıyorlar, gazetecilerin elini kolunu bağlayan basın yayın kanunu eskisinden daha sert, devletin harcamaları yıldan yıla daha da yükselmiş ve ekonomi acele basılan yeni paralar nedeniyle boğulmuştu.
Almanya ve Fransa'nın toplamı büyüklüğünde olan fakat nüfusu sadece 27 milyon Türkiye'nin inşası için çalıştığını iddia ediyor ve kendi taraftarlarına " Atatürk ülkeyi kurandır ben ise inşa edeniyim " diyerek övünüyordu. 10 yıl süre ile günde 12 ile 19 saat çalışarak barajlar, caddeler, yollar, okullar ve camiler inşa edilmişti.
Bu inşaat hırsının yan etkileri ekonomide bozulmaya yol açtı. Üretimde artış on yılda üç katına çıkmasına karşın ülkenin dış borcu 1950'de 2,4 milyar TL iken 1960 da 19,7 milyar TL'ye yükselmişti. Bu borç rakamının 12,4 milyarlık kısmı dış borç idi. 10 yılda dolaşımda ki para miktarı da 3 kat artmıştı (1960
'ta 8 milyar TL).  Aynı sürede fiyatlar iki katına çıkmıştı. Time dergisine göre "Türk fıçısının dibi yoktu". 10 yıllık sürede Türkiye'ye 2,3 milyar dolar ekonomik ve silah yardımı yapılmıştı. Muhalefet lideri ümitsizce " Sadece dış borç alarak yaşanmaz. " şeklinde hükümeti uyarıyordu.
Buna karşılık Aydın'da Menderes kıyısında 1200 hektar arazisi bulunan, pamuk üretimi yapan iyi kişi değişmedi. Her türlü yoruma çok kızdı. Kendi yaptıklarını eleştiren ekonomi uzmanlarını işten attı.
Vatan gazetesinin yazarı kendisini eleştirenlerin başında geliyordu. Menderes'i "Çekici, çok çabuk karar veren, heyecanlı, dinamik, cesur fakat eğitimi eksik lider. " olarak tanımlıyordu. Ahmet Emin Yalman yazdıkları yüzünden 16 aylık hapis cezasına çarptırıldı. Yalman gibi 800 gazeteci içinde hapis cezaları verilmişti.
27.mayıs.1960 günü Menderes Ankara'ya tutuklu olarak getirildi. İki gün önce Eskişehir'e inceleme gezisine çıkmış Ankara'dan ayrılmıştı. Gezi sırasında genelkurmay başkanı Erdelhun tarafından uyarılmıştı. Fakat uyarı çok geç gelmişti. Bir kaç saat sonra ordu darbe yaptı.
İki partili Türk Demokrasisi rayından çıktı. Çünkü ülkenin başbakanı kendi misyonunu inşaatçılık olarak görüyordu, muhalefetin ekonomi hakkında yaptığı iyi niyetli eleştirilere sertlikle cevap veriyordu, bu sertlik dolayısıyla gösteriler artıyordu.
Türk Demokrasisi kolayca yaralanan kendini beğenmiş bir başbakan yüzünden rayından çıkmıştı. Time dergisine göre başbakanın göremediği bir olgu vardı. O da muhalefete ne kadar sertlik ile yanıt verilir ise muhalefet o kadar güçlenir. Türkiye'nin yanında olan ülkeler ülkenin demokraside olduğu kadar ekonomik alan da zayıf olduğunu tespit ediyorlar ve yardıma ihtiyacı olduğunu düşünüyorlar.


Der Spiegel'den Türkçe'ye çevrilmiştir

Dünya'nın en ağır adamı öldü .

Bir zamanlar Dünya'nın en ağır adamı olarak Guinness Book of Records'a girmişti. 394 kilo ağırlığındaki Meksika'lı  Manuel Uribe vefat etti. Kuzey Meksika'da yaşayan Manuel'in çok zor bir yaşamı vardı. Uzun süre Dünya'nın en şişman ve ağır kişisi olma rekoruna sahipti. 7 yıl önce Guinness Book of  Records'a girmişti. O zaman ağırlığı 560 kg idi.  Bu ağırlık yaklaşık efsane Citroen CV2'nın veya orta boy bir kutup ayısının ağırlığına eşit. Aşırı ağırlığından dolayı evinden çıkamıyordu. Evden çıkması gerektiği zaman yaşadığı sokak trafiğe kapatılıyor, bir vinçli kamyon geliyor yatağı ile beraber Manuel'i kamyona indiriyordu. Bu durum en son mayıs ayının başında oldu, kendisinin dolaşım sistemi bozukluğu nedeni ile Monterrey'deki Üniversite hastanesine nakledilmesi gerekmişti. 48 yaşındaki Manuel pazartesi günü öldü. Öldüğünde 394 kg ağırlığındaydı uzun süre 400 kg'ın altına inemedi. Son uyguladığı diyet ölmesine neden oldu. Kısa sürede çok kilo vermişti.
Monoton günlük yaşantı
2002 'den başlayarak yatağından çıkamıyordu. Günlük aktivitelerini " Uyanırım, yüzümü bir tencere su ile yıkarım, iletilerimi yazarım, gazetelerimi okurum ve el bisikletim ile günlük çalışmalarımı yaparım" olarak açıklıyordu. Annesi ve arkadaşları tarafından bakılıyordu. 2008 yılında evlendiği eşi Claudia'dan bir kaç yıl sonra boşandı.
Kendisi nasıl bu kadar ağır şişman olabilirdi ? Çocukluğunda da çok şişmandı . Çocukluğunda 115 kg idi. " 22 yaşındayken ağırlık ölçer 130 kg gösteriyordu." Kişiler bilmeliler ki  Meksika'lılar yağ severlikleriyle tanınıyorlar. Bu arada Meksika'lılar komşuları ABD vatandaşları ile obezlik konusunda yarış halindeler.
Her on Meksika vatandaşından 7'si şişman veya obez (Almanya'da 5'i). ABD Üniversitesi Harvard'a göre Meksika'da son altı yılda yarım milyon kişi yağ ve şeker bağımlılığından öldü. Bu rakam aynı sürede uyuşturucu savaşlarında ölenlerin sayısından 7 kat fazla. Bu arada Meksika'lılar ABD vatandaşlarına göre daha fazla kola içiyorlar (özellikle Meksika'nın ABD'ye yakın olan bölgelerinde).
Şekerli içecekler ve fasulye
Uribe yıllar önce 12 kg verdiğinde "Gıdalar hakkında bilgim yoktu bu nedenle çok fazla çöp tükettim." demişti. Şekerli içecekleri, mısırı, ekmeği ve fasulyeyi seviyordu. Gerisini ABD'de yaşadığı 14 yıl tamamladı. Florida ve Teksas'ta büro makineleri teknisyeni olarak çalışmıştı. 2000 yılında ülkesine geri döndü. Bu dönüş çok zor oldu çünkü ağırlığı bir kaç yüz kilodan fazlaydı. İki yıl sonra hareket etme yeteneğini kaybetti. Meksika vatandaşlarına örnek olması amacıyla Manuel bir vakıf kurdu. Pazar günleri öğrenciler onun yatağına gelip kendisinden sağlıklı beslenme hakkında öğütler alıyorlardı.
Uribe'nin son isteği 120 kg'ya kadar zayıflamak ve yatağından çıkabilmekti.


Der Spiegel'den Türkçe'ye çevrilmiştir.

12 Nisan 2014 Cumartesi

Obama'nın yıllık geliri

Obama 2013 yılında yaklaşık yarım milyon ABD doları gelir elde etti. Bu gelir 2012 yılındaki gelirine göre 150.000 ABD doları daha az. Resmi olarak gelirler açıklandı. Gelirin azalmasının nedeni  Obama'nın yazdığı kitapların satışlarının düşmesi.
Toplam brüt geliri 503.183 ABD doları. Vergiler düşüldüğünde net gelir 481.098 ABD doları oldu. Bu rakamın %20,4'ü (98.169 ABD doları) federal vergi olarak ödendi. Illinois eyaletine ödenen vergi rakamı ise 23.328 ABD doları . Obama ABD'nin başkenti Washington DC'ye taşınmadan önce Chicago'da oturuyordu. Obama'lar yaklaşık 60.000 ABD'nı yardım kuruluşlarına bağışladılar.
Yardım kuruluşlarından en fazla parayı alan Fisher House Vakfı oldu. Bu vakıf askeri hastanelerin yakınlarında geceleme hizmeti sunuyor. Bu cuma ABD Başkanın yıllık maaşı 400.000 ABD doları olarak açıklandı. Obama'nın 2013 yılı toplam maaş geliri 394.796 ABD doları oldu. Obama geçtiğimiz yıl ABD devletinin geçici olarak kepenk indirmesi nedeni ile maaş alamayanlara kendi maaşının % 5'ini bağışlayacağı sözünü vermişti. ABD devleti geçtiğimiz yılı Kongre'nin ve Senato'nun  borçlanma tavanını arttırmak isteyen hükümete izin vermemesi dolayısıyla kepenk indirmişti. Daha sonra borçlanma tavanı arttırıldıktan sonra devlet tekrar çalışmaya başladı.
Düşük Satışlar
Obama'nın yazdığı üç  kitap var. 1995 yılında yazdığı " Babamdan hayaller " adlı otobiyografisi , 2006 yılında yazdığı "Umudun cesareti  "  ve 2009 yılında yazdığı " İnanırsak başarırız ".
Obama 2009 yılında Beyaz Saraya yerleştikten sonra kitaplarının satışından 5 milyon ABD doları gelir elde etti. Geçtiğimiz yıl kitap gelirleri 104.809 ABD dolarına düştü. Beyaz Saray aynı zamanda ABD başkan yardımcısı Joe Biden ve eşi Jill Biden'in gelirini 408.733 ABD dolar olarak açıkladı.


İspanyol ABC'den Türkçe'ye çevrilmiştir.

11 Nisan 2014 Cuma

Günde 5 öğün sebze ya da meyve yerine 7 öğün

Günlük 5 öğün sebze ya da meyve ; hatta daha fazlasını yemek kansere ve kalp hastalıklarına karşı iyi bir önlem. Sadece bir kısıtlamaya dikkat etmek gerekiyor.  Alman Beslenme Topluluğu günde 5 öğün avuç dolusu sebze veya meyve öneriyor. Rakamlar ile arası daha iyi olanlar için günde 400 gr sebze , 250 gr meyve öneriliyor.
Bir çok farklı ülkede örneğin Birleşik Krallık'ta buna benzer öneriler var. Bu önerilerin dayanağı yapılan gözlemler. Meyve ve sebze ile beslenme kalp ve dolaşım sistemlerini koruyor.
Birleşik Krallık'tan yapılan yeni açıklamada 5 öğünden fazlası hatta 7 öğünün daha iyi olduğu belirtiliyor. Oyinlola Oyebode'nin grubunun toplum sağlığı ve epidemioloji dergisinde yaptığı açıklamalara göre 7 öğün kansere karşı daha iyi koruma sağlıyor.
Meyve konservesi ya da salata
Bilim adamları 62500 kişiyi incelemeye aldılar.  Araştırmaya başlarken kişilere yaş, cinsiyet, vücut kitle göstergesi, eğitim seviyesi, günlük hareket düzeyi, sigara tüketimi , alkol tüketimi hakkında sorular sordular. Ayrıca araştırmadan önce meyve ve sebze tüketim alışkanlıkları hakkında bilgi aldılar. Bu alışkanlıklar arasında taze meyve , sebze, konserve meyve , sebze , kuruyemiş , meyve suyu , smooties gibi kategoriler bulunuyordu.
Araştırma başladığında kişilerin yaş ortalaması 57 idi ve bayanlar %56 ile çoğunluktaydılar.Günde ortalama olarak 3,8 porsiyon sebze ya da meyve yiyorlardı. Bilim adamları 8 yıl boyunca bu gruptan ölenleri izlediler. 8 yılda takip edilen kişilerden 4399'u (%6,7)  öldü.  Günde bir porsiyondan az sebze ya da meyve tüketen grupta ölüm oranı %8,2 ; en fazla sebze yada meyve tüketen grupta (7 porsiyon) ölüm oranı % 4,1 idi.
Araştırmada sadece sebze yada meyve tüketme dışında diğer alışkanlıklarda dikkate alındı. Sebze taraftarı olmayanların farklı alışkanlıkları olduğu belirlendi . Örnek olarak daha fazla sebze ya da meyve tüketenlerde sigara alışkanlıklarının daha az olduğu gözlendi. Bütün bu etkenler hesaplamalara dahil edildi.
Sonuçta 7 öğün veya daha fazla meyve veya sebze tüketenlerin aynı zaman diliminde daha az tüketenlere göre ölüm oranının % 42 daha düşük olduğu belirlendi


Der Spiegel'den Türkçe'ye çevrilmiştir 

2 Nisan 2014 Çarşamba

Irak Seçimlerinde Başı Açık Bayan Aday

Irak seçimlerinde başı açık olan bir adayın afişi sürpriz oldu. Afiş İran körfezinde sosyal medyada
ilgi çekti. Ashwaq Talib Al-Zughaibi  Irak milletvekili seçimlerinde şii bloğundan aday oldu. Irak meclis seçimleri nisan ayı sonunda yapılacak. Afiş seçmenler için tam anlamda bir sürpriz oldu. Posterde Ashwaq başı açık , dudaklarında pembe ruj sürülmüş ve koyu ceketinin altına  ruj renginde bir bluz giymiş olarak görünüyor. 
Batıda bu tür afişler olağan , fakat Irak'ta muhafazakar islamcı partilerin bayan meclis üyelerinin kapalı olmalarına alışılmış. 
Afişe karşı farklı tepkiler var. Al Arabiya News'a göre Facebook'ta 821 adet yorum yapılmış. Yorumların çoğu afişi eleştiriyordu. 
Yorumun birinde " Tahminime göre ayakkabısı da ruju ve bluzu gibi pembe renktir " yazılmıştı. Bir diğer yorumda " Tüm vergilerimizi makyaja harcar ."  " Bu bir milletvekili adayı mı ? Şarkıcı mı ? " Ashwag'ın görünüşünü küçümsedikten sonra profesyonel olmadığı iddia ediliyordu. Az da olsa adayın lehine olan yorumlar da vardı.  Bir yorumda "Resminden aday hakkında nasıl karar veriyorsunuz ?" sorusu sorulmuştu. Posterde " Siz kararınızın sahibisiniz bu nedenle doğru kararı vereceksiniz. " yazılı.
Yıllar önce bu tür yorumlar yapmak imkansızdı çünkü Irak mezhep savaşları yaşıyordu hatta bu çatışmalar günümüzde de sürüyor , son birkaç gün içinde 80 kişi öldü. Olağan olan bu tip şeyler bile ilgi çekebiliyor. Genelde bayanların rol aldığı bu tip olaylar arap ülkelerinde yaygın.
Irak Parlamentosu geçtiğimiz yılın sonunda seçim yasasını kabul etti. Seçimler 30 nisan günü yapılacak. Ashwag'ın seçilip seçilemeyeceğini bir başka deyişle afişin işe yarayıp yaramadığını da o tarihte göreceğiz.
Nuri el Maliki'ye göre " Vatandaşlar hesaplaşmalarını savaşarak değil de siyaset yoluyla yapmalılar. Ashwag'da başı açık bir poster ile başbakanın istediğini yapıyor.


İspanyol ABC'den Türkçe'ye çevrilmiştir.

24 Mart 2014 Pazartesi

Putin'in menüsünde hangi yemekler var.

Biz ipe sapa gelmeyen konularla uğraşır iken en yakınımızda neler oluyor?
Zaten güney sınırlarımızın ötesindeki durum bir felaket.
Acaba kuzeyimizde durum nasıl ? Alman dergisinde aşağıdaki analiz bulunuyor.

Rusya başkanı Putin light Sovyetler Birliği rüyası mı görüyor? Kırım'ın katılması bu yönde atılmış ilk adım mı ?
Kırım'ın dışında Rusya lideri hangi ülkeleri gözetliyor. Doğu Ukrayna , Moldavya, ve Belarus. Focus Online hangi ülkelerin Rusya'nın toprağa  açlığından korktuklarını açıklıyor.
Rusya başkanı Putin Kırım'ı evine geri getirdi. Salı günü Putin uluslararası hukuğa göre Ukrayna'nın parçası olan Kırım'ı Rusya Federasyonuna bağlayan antlaşmayı imzaladı. Ayrıca rus yanlısı Kırım liderleri de antlaşmayı imzaladılar. Ukrayna ve Rusya arasındaki gerginlik devam ediyor.
20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi
Sovyet imparatorluğunun yeniden kurulması hedefleniyor. Doğu Avrupa uzmanı Eberhard Schneider'in Focus Online'a açıkladığına göre Putin Sovyetler Birliğinin yıkılmasından etkilenmiş. Ve bu durumdan kurtulamıyor. Putin Sovyetler Birliğinin 1991 yılında çökmesini " 20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi " olarak nitelendirmişti. Bu durum Putin'in ruhsal durumunun ne kadar yara aldığını gösteriyor.
Tarihçi Julia Obertreis'a göre kaybedilen topraklar , etki ve süpergüç Putin'i derinden yaraladı. Bu yaralar iyileşmedi. "Ruslar için imparatorluğun devam etmemesi bir milli yara. Bütün olanları bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. Ruslar Kırım'ın geri dönmesini Moskova'da ki Kızıl Meydan'da 120000 kişinin katıldığı büyük bir konser ile kutladılar.
Eskiden Sovyetler Birliğine bağlı olan şimdi bağımsız olan ülkelerin halklarında sıranın kendilerine geleceği korkusu başladı.
Focus Online Ukrayna , Moldavya , Ermenistan , Gürcistan , Abhazya , ve Güney Osetya'nın durumlarını inceliyor.
Ukrayna
Doğu Avrupa'da Rusya, Polonya, Belarus, Slovakya, Macaristan , Romanya ve Moldavya ile sınırları var. Nüfusu : 45 milyon , %17 Rus
Hafif Sovyetler birliği projesinde önemi en yüksek olan ülke. Ukrayna tarihsel olarak Rusya ile bağlantılı. Obertreis'a göre "Ukrayna kültürü yok çarlık zamanında bastırıldı". Schneider'in öngörülerine göre Kırım'dan sonra sıra doğu Ukrayna'ya gelecek. Putin günümüze kadar Ukrayna'nın bağımsızlığını kabul edemedi. Maidan'ın kazanmasını da hakaret olarak algıladı.
Avrupa Komisyonu'nda Ukrayna uzmanı Stefan Meister durumu farklı açıklıyor. Ona göre milliyetçi hareketler içine provokatörler sızdırıldı. Ukrayna daha gerginleştirildi. Amaç ilhak etmek değildi. Asıl amaç Kiew'deki hükümetinin dengesini bozmak, dengesizlik ortamı içinde daha fazla etki kazanmaktı. Putin'in uzun vadeli amacı Ukrayna ile bir federasyon antlaşması yapmaktı. Bölgesel güçlerin ve Doğu Ukrayna'nın Rusya
ile bir gümrük birliği antlaşmasını yapmasını ve Avrupa-Asya ekonomik işbirliği grubuna katılmasını sağlamaktı.
Andreas Umland'a göre olan bitenler Putin'in işine geldi ve bu karışıklık ortamı müdahale için bir bahane oldu.
Gürcistan
Ön Asya'da Türkiye,Rusya, Abhazya, Ermenistan ve Azerbaycan ile sınırları var.
Nüfusu : 4,5 Milyon, Yaklaşık %1,5 rus kökenli.
Gürcistan'da Ukrayna'da olanları endişe ile izliyor. Bu ülke geçmişinde Rusya ile karşı karşıya geldi. Güney Osetya ve Abhazya bağımsızlıklarını ilan ettiklerinden sonra Rusya tarafından tanındılar. O zaman ki müdahalede de Rusya Kırım'da kullandığı bahaneyi " Rus kökenlileri korumak" kullandı.
Ermenistan , Abhazya , Güney Osetya
Toplam nüfus 3,6 milyon Rus kökenlilerin oranı : %11,9
Abhazya ve Güney Osetya'da rus kökenliler sayıca az fakat rus vatandaşlarının sayısı yüksek. Geçmişte bu ülkelerde Ukrayna'da olduğu gibi bir çok kişiye rus pasaportu verilmişti. Abhazya Gürcistan'la olan savaşında rus yardımından yararlanmıştı , fakat bağımsız kalmak istiyor. Güney Osetya ise Kuzey Osetya ile birleşip rus federasyonuna katılmak istiyor.
Ermenistan'ın Avrupa Birliği ile bir antlaşma yapmasına Rusya 2013 yılında engel oldu. Ermenistan lideri  Serj Sargsjan Rusya'nın liderliğini yaptığı gümrük birliğini tercih etti . Putin'e göre Ermenistan'ın en büyük ticari ve yatırım ortağı Rusya. Ermenistan rus gazını çok özel fiyatlardan sağlıyor.Ayrıca Ermenistan Rusya'dan aldığı askeri yardımlara güveniyor.
Moldavya
Güneydoğu Avrupa'da . Romanya ve Ukrayna ile sınırdaş. 
Nüfus yaklaşık 10 milyon . Ülkede  %6 - %10 arasında rus kökenli yaşıyor.
Moldavya'da Ukrayna'da olan bitenlerden sonra seferberlik ilan edildi. Çünkü Ukrayna ile paralel durumlar var. Hükümet Avrupa birliği ile dayanışma antlaşmaları yapmaya çalışıyor. Rusya ise ticaret savaşı açma ve ülkenin gazını kesme ile tehdit ediyor. Bunu dışında Moldavya'dan şarap ithalatını yasakladı ve Rusya'da moldavyalıların misafir işçi statüsü ile çalışmalarını yasakladı. Ayrıca bağımsızlık isteyen Transnistrien bölgesini de ruslar kaldıraç olarak kullanıyorlar. Bu bölgenin nüfus yapısında rusların oranı %33 . 1992 yılında bu bölge bağımsızlığı ilan ettiğinde silahlı çatışmalar olmuştu.  Olaylardan sonra Rusya bölgeye barış kuvvetleri göndermişti. Ayrıca bölgede Rusya'ya ait cephanelikler bulunuyor. Transnisrien bölgesi de Kırım örneğini takip etmek istiyor. Duma (Rus Meclisine ) yazdıkları dilekçe de yaptıkları referandum da Rusya'ya bağlanmak isteyenlerin oranının % 97,2 olduğunu hatırlatıyorlar.
Fakat uzmanlar Rusya'nın günümüzde bu isteklere olumlu yanıt vermeyeceklerini düşünüyorlar. Çünkü Transnistrien bir Kırım kadar önem arzetmiyor. Rusya Kırım'ın ilhakından sonra Avrupa Birliğinden gelecek karşı önlemleri görmek istiyor. Ayrıca bu bölge ile Rusya'nın karadan bağlantısı yok.



Alman Focus dergisinden Türkçe'ye çevrilmiştir.

1 Mart 2014 Cumartesi

Yanukoviç'in İsviçre'deki Banka Hesapları Donduruldu

Yanukoviç Ukrayna'da iktidarı kaybettikten sonra varlıklarını da kaybetmeye başladı. İsviçre hükümeti Yanukoviç'in paralarını aklamasını önlemek amacıyla dava açtı ve banka hesaplarını dondurdu.
Cenevre-Viyana İsviçre hükümeti Yanukoviç'in ve yakınlarının İsviçre bankalarında bulunan hesaplarını dondurdu. Ayrıca İsviçre başsavcılığı eski Ukrayna başbakanının oğlunun Cenevre'de yerleşik şirketine dava açtı. Dava şirketin kara para aklama şüphesi nedeniyle açıldı. Oğlunun şirketi geçtiğimiz perşembe günü aranmıştı. Avusturya'da da benzer şekilde ukraynalılara ait hesaplar bloke edildi. 
İsviçre hükümeti rüşvet alınarak meydana getirilmiş hesapların işletilmesinin suç kapsamına gireceğini açıkladı. Dondurulan hesaplar eski Ukrayna yönetiminde bulunan 20 kişiye ait. Bu kişiler arasında eski başbakan Nikolai Asarow , eski maliye bakanı Juri Kolobow, eski adalet bakanı Olena Lukasch ve eski başsavcı Wictor Poschenka'da bulunuyor.
Bankalar Bildirmek Zorundalar
İsviçre bankaları benzer durumlarda açılmış hesapları İsviçre Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Müdürlüğüne bildirmekle yükümlüler. Dışişleri bakanlığı sözcüsü Pierre Alain Altschinger bu önlemlerin Ukrayna'dan istek gelmeden alındığını bildirdi. Sözcü " perşembe akşamına kadar bize Ukrayna yeni hükümetinden bir istek gelmedi" dedi.
Avusturya Hükümeti den Dışişleri bakanı Sebastian Kurz " 18 Ukraynalıya ait hesabın dondurulmasının Avrupa Birliğinin uygulayacağı ilk önlem olduğu ve daha farklı önlemlerin konuşulduğunu" belirtti.


Der Spiegel ekonomiden Türkçe'ye çevrilmiştir.



18 Şubat 2014 Salı

Tabağımızdaki Besinleri Genlerimiz mi Belirleyecek ?

Sadece bir DNA analizi yeterli. Bir DNA analizi ile kişiye özel beslenme planı yapılabilir. Bu hayal mi ? Bilim adamlarına ve besin maddeleri üreten şirketlere göre yakında genlerimiz tabağımızda olanlara karar verecek.
O zamandan sonra biz hoşumuza giden besinleri değil genlerimizin dikte ettiklerini yiyeceğiz. Bu durum saçma gibi ama doğru olabilir. Yıllardan beri bilim adamları kişiye özel beslenme konusunu olgunlaştırdılar. Şimdi beslenme genetiği (Nutrigenomik) olarak adlandırılan bilim dalında besinler ve genom arasındaki ilişkiler araştırılıyor.
Bu bilim dalı daha çok genç , fakat bazı hastalıkların tedavisi için büyük ümitler vadediyor. Bu hastalıklar arasında obezite , şeker hastalığı tip 2, kalp ve  dolaşım bozuklukları sayılabilir. Bu konu ile sadece bilim adamları ilgilenmiyor. BASF gibi şirketler yıllardır bu konuda yatırım yapıyorlar.
DNA bazında besin önerilmesi halen geleceğin türküsü fakat bu türkünün sesini politikacılar duydular. 2011 Yılında Avrupa Birliği  Food4me projesini hayata geçirdi. Şahısların kişiye özel beslenmeye karşı ne kadar
hassas olduğunu belirlemek amacıyla 1500 kişi seçildi , kendilerinden kan ve tükürük örnekleri alındı. Bu kişiler beslenme alışkanlıkları hakkında sorulanlara yanıt verdiler ve kendilerini fiziksel aktiviteleri taşıdıkları algılayıcılar ile belirleniyor. Elde edilen verilerin ışığında kendilerine beslenme konusunda öneriler yapılıyor.
Tüketiciler kişiye özel beslenme önerilerini istiyorlar.
Münih Teknik Üniversitesi beslenme fizyolojisi sorumlusu Hannelore Daniel projeyi yönetiyor. Kendisine "nutrigenomik 'in şansı nedir ? " sorusu yöneltildiğinde. " Beslenme önerileri kişiye özel olarak yapıldığında kişilerin uygulama olasılığı daha yüksek. " dedi. Özellikle obezite konusunda bu durum daha belirgin.
Metabolik Denge ( Metabolic Balance ) ve kan gruplarına göre diyetler tam olarak bilimsel bir tabana oturmamasına karşın seviliyor. Çünkü uygulamak isteyenler açısından bu tür diyetler genel değil ve kendilerinin beslenme alışkanlıkları da dikkate alınmakta. Bu durum diyeti uygulayanları cezbediyor ve isteklendiriyor.
Food4me projesinde ulaşılan ilk sonuçlara göre denekler zayıflamak kendilerinin öncelikli hedefi olmamasına rağmen kilo verdikleri için seviniyorlar.
Sağlıklı Yağlara Karar Verin
Genetiğin beslenmede işlevi nedir ? Bu konuyu bir örnek ile açıklayabiliriz. ApoE adlı proteinin yüksek kolesterolde ve yağ değişiminde etkin bir rolü var . ApoE'nin üç değişik ApoE2,E3 ve E4 çeşidi var. Sonuncusu kandaki kolesterol seviyesini yükseltiyor. Bu kişi kalp ve dolaşım bozukluklarına karşı daha yatkın. Kişi ApoE4 taşıyıcısı ise beslenirken kolesterol açısından fakir besinleri tercih etmeli.
Food4me projesinde doktora çalışmasını yapan Silvia Kolossa'nın önerisi ApoE4 taşıyıcısı  ve kolesterol seviyesi yüksek olan ve doymuş yağ tüketen kişilere önerimiz : " Hamburger veya sosis gibi işlenmiş etler yerine daha yağsız olan tavuk göğsü veya balık gibi etleri tüketmeleri.
Bu durumun beslenmede çeşitliliği azaltacağını düşünenlere karşı Hannelore Daniel " Kişileri ellerine genom bilgilerini verip bırakmayacağız" diyor. Asıl sorun kişinin gen haritasından beslenme ile ilgili sonuçlara ulaşmak. Bu durum diyet danışmanlığı olduğu kadar etik bir konu.
Beslenme şekli miras kalmış olabilir.
Bizler Genlerimize uygun şekilde beslendiğimizde , obezite veya diyabet tip 2 hastalıklar geçmişte mi kalacak sorusunu Berlin'de ki Max Planck Enstitüsü Moleküler Biyoloji bölümünden Sascha Sauer " Yüksek oranda obez ve şeker hastalarının olması sadece genlerle ilgili değildir. Bu hastalıklarda yaşam tarzı , bilinmeyen çevre koşulları , ve beslenme en az kişinin genetiği kadar etkilidir." şeklinde cevaplandırdı.
Bu mekanizmaları daha iyi anlamak için daha çok bilimsel araştırmalar yapılması gerekiyor. Ayrıca genom'a dayalı beslenme önerilerinin faydalı olup olmayacağı belli değil. Bütün bu soruların yanıtlarını  Food4me projesi verecek.

Der Spiegel Sağlık'tan Türkçe'ye çevrilmiştir.

15 Şubat 2014 Cumartesi

Londra'da Geleceğin Ulaşım Projesi İkiteker ile

Yerel seçimlerle haşır neşir olduğumuz bugün ulaşım sorunlarıyla uğraşan belediyelere önerilen bazı projeler dikkat çekiyor.  Norman Foster adlı mimar ulaşım sorununu çözmek amacıyla demiryollarının üzerinden akacak bisiklet trafiği için 220 km'lik bir proje hazırladı.  Rüyamız şu ki " Paris'te uyandıktan sonra ikiteker ile Gar du Nord'a gitmek , orada trene binip Stratford'a ulaşmak ve bisiklet ile kamyon ve diğer trafiğe girmeden Londra'nın merkezine varmak. Bu proje mimar Norman Foster tarafından hazırlandı kendisine Space Syntax ve Exterior Architecture şirketleri  yardımcı oldular. Exterior Architecture firmasının çalışanlarından Sam Martin projenin amacının geleceğe bakmak olduğunu açıkladı.
Gelecekte Londra'da ki 220 km uzunluğundaki yoğun demiryolları ağının üzerinde direkler ile oluşturulan platformda bisikletler için özel yolların olması öneriliyor. Proje'yi hazırlayanlar bittiğinde 6 milyon kişinin bu bisiklet yollarından faydalanacağını düşünüyorlar. Londra'nın nüfusu 8 milyon olarak kabul edildiğinde yaşayanların dörtte üçü bu özel yollardan faydalanacak. Üç milyon kişinin bisiklet ağına giriş noktalarına ( toplamda 200 giriş noktası) sadece 10 dakikada ulaşabilecekleri yerlerde yaşadıkları ve çalıştıkları düşünülüyor.  Tüm ağ 10 ayrı güzergahı kapsıyor ve sadece birinden saatte 12000 bisikletçinin geçeceği öngörülüyor.  Şimdi  iki nokta arasında bisiklet ile ulaşım ortalama 29 dakika sürerken proje gerçekleştikten sonra bu sürenin de kısalacağı düşünülüyor. Son on yıl içinde bisiklet ile ulaşımın %70 oranında artmasına karşın toplam ulaşımın içindeki payının sadece yüzde 2 olduğu belirtiliyor.
Şimdiki durumda ikitekerler ulaşım aracı olarak tercih edildiğinde ölümcül veya ağır yaralı kazaların oranı %20 civarında. 2006 - 2011 Yılları arasında toplam ikiteker kullananların yaptıkları kazalar %50 oranında arttı. 2012 Yılında toplam ölümcül kazalar 118'e çıktı. İngiltere'de ikiteker kazalarında ölüm sayısı Danimarka ve Almanya'daki ölüm saysısının  iki , Hollanda'daki ölüm sayısının ise üç katı.
Foster ikiteker kullanımını seviyor.
Yeni kuşakların ikiteker kullanımına özenmesi için bu sporu daha güvenli yapmalıyız dedi. Şimdiki durumda Londra merkezindeki yolların darlığı nedeniyle ikiteker yollarının ayrılması olanağı bulunmuyor.
Bu sorunu çözmek için yanyana değil yukarıya doğru çıkmak gereğini Londra Belediyesi yetkilileri de kabul ediyorlar.
Proje Martin'in çalışanlarından birisinin akademik çalışması olarak başlamıştı. Bu aşamada vatandaşların onayına sunulmuş durumda. Eğer onay alınırsa 6,5 km'lik ilk dilim için teklifler alınmaya başlayacak. Bu ilk dilim için 265 Milyon gerekiyor.


İspanyol ABC Seyahat ekinden Türkçe'ye çevrilmiştir.

26 Ocak 2014 Pazar

Altın Fiyatlarını Yönlendiren Karanlık Güçler

Finans yapısının güçlü odakları şimdi altının yatırım aracı olmasını engellemeye çalışıyor. Bu altın hastalarının uydurduğu bir komplo kuramı mı ?
Geçtiğimiz 10 yılda altın yatırım aracı olarak zirvedeydi. Son on yılda altın büyük bir çıkış yakalamıştı. 2000 Yılında altının onzu 250 ABD dolarıydı. 11 Yılda altın fiyatı altı katına çıktı (1500 ABD doları ). Bunun nedenleri arasında ABD 'de yaşanan ekonomik kriz AB ülkelerindeki borç krizi ve merkez bankalarının yoğun bir şekilde para basmasıydı.
2011 Yılında altının onz fiyatı 1900 ABD dolarına çıktı. O yıldan sonra altın fiyatları düşmeye devam ediyor. O zamanki fiyattan yaklaşık yüzde 35 değer kaybetti. Ayrıca teknik analize göre fiyatlar düşmeye devam edecek. Fakat altına olan talep kuyum ve külçe olarak artmaya devam ediyor.
Kağıt paraya karşı altın
Altına bağımlı yatırımcılar bu süreçte bir şeylerin doğru gitmediğini düşünüyorlar. Sonuçta insanları yatırım aracı olarak altın saklamaya iten etkenlerin halen geçerliliğini koruduğuna inanıyorlar. Merkez bankaları ülkelerin  paralarını basmaya devam ediyorlar va devletlerin borçlanma trendleri devam ediyor. Bu durumun ışığında altın fiyatlarının düşmesi mantıklı görünmüyor. Bu olguya bazılarının yardım etmesi gerekiyor ki bunların ellerinde kuvvetli araçlar var.



Gold (Spot)

Komplo kuramcıları bu durumu etkileyen bazı aktörleri görüyorlar. Altının ödeme aracı olgusunun karşısında olan güçlü bir lobi var. Altının ödeme aracı olmamasını sağlayarak ABD doları gibi dengeli olmayan para birimlerine destek veriyorlar. Uygun buldukları anlarda altına karşı darbe yapıyorlar ve altının güvenli liman olarak addedilmesini engellemeye çalışıyorlar. Altına karşı yaptıkları bu darbeler ile halen geçerli olan para sistemlerinin kuvvetli olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar.
Bu zanlılardan biri FED (Amerikan Merkez Bankası)
Altına karşı olan cephede FED , IMF, bazı büyük bankalar ve Hedge fonları bulunuyor. Ekonomilerde ne kadar büyük krizler oluşursa bu güçler altına karşı o kadar güçlü darbeler vurmaya başlıyorlar. Sonuçta altın ABD dolarının hüküm sürdüğü yeryüzünde en uygun seçenek.
Bu konumda en güçlü şüpheli FED. 1934 Yılında aldığı bir yetki ile altın fiyatlarını yönlendirme imkanı bulunuyor. O zaman koşullar çok farklı idi örneğin ABD doları altın fiyatlarına bağlıydı. FED'in bu yasayı kullanarak şimdi de altın fiyatlarını yönlendirdiğinden şüphe ediliyor. Araç olarak altının vadeli satış kontratlarını kullanıyorlar. Bu satışlardan bir süre sonra altın fiyatları yeniden eski düzeyine yükseliyor.

Alman finanzen100'den Türkçe'ye çevrilmiştir.

21 Ocak 2014 Salı

Dünya'da Gelir Dağılımında Adaletsizlik

İspanya'da gelir dağılımı . En zengin 20 kişinin geliri nüfusun en fakir %20'sine eşit. Gelir dağılımı arasındaki aşırı dengesizlik şu anda geçerli olan siyasi ve ekonomik sistemler açısından tehlike oluşturuyor.
Bu durumu OXFAM Intermon 'ın (OXFAM'ın İspanya Şubesi) açıklamasında görebiliyoruz. OXFAM açlığı önlemeye çalışan bir sivil kuruluş. 1942 yılında İngiltere'de Joe Mitty tarafından kurulmuş. OXFAM (Oxford committee for famine relief). Benzer şekilde OXFAM'dan önce Theodore Richard Milford tarafından kurulmuş açlığa karşı mücadele amaçlı bir kuruluş daha var. OXFAM 1942 Yılında Nazi işgali altındaki Yunanistan'a yiyecek göndermek amacıyla kurulmuş.OXFAM'ın Atlantik ötesi şubesi 1963 yılında Kanada'da kurulmuştur.
Bildiride Dünya'da zenginliğin çok küçük bir zümrenin elinde olduğu belirtiliyor.Bir araştırmaya göre Dünya'nın en zengin 85 kişisinin varlığı en fakir 3,6 milyar kişinin varlıklarına eşit. Başka bir söyleyiş ile en zengin %1'lik dilim toplam zenginliğin %50'sine sahip. Bu zenginliklerin önemli bir kısmı para cenneti adı verilen yerlerde bulunuyor.
Bu durum Davos'ta yapılacak olan Ekonomi toplantılarında paylaşılacak.
Zenginliğin eşitsiz olarak paylaşılması durumunun 1980'lerden sonra daha da arttığı belirtiliyor. Aynı şekilde 2008 yılında ABD'de yaşanan ekonomik krizin eşitsizliği daha da arttırdığı belirtiliyor. 2008 Yılındaki krizden sonra gerçekleşen zenginleşmenin %95'inin ABD nüfusunun sadece %1'ine gittiği açıklanıyor.
Benzer şekilde Avrupa'da da gelir dağılımı bozuluyor. Avrupa'da 2008-2010 yılları arasında ekonomiyi iyileştirmek için harcanan paranın (200 Milyar Avro) Avrupa'nın en zengin 10 kişisinin gelirlerinden (217 milyar Avro) daha düşük olduğu açıklanmış.
OXFAM Intermon'un İspanya, Brezilya, Hindistan , Güney Afrika , Birleşik Krallık ve ABD'de yaptığı bir ankete göre çoğunluk yasaların zenginler için çıkarıldığını düşünüyor. İspanya'da böyle düşünenlerin oranı %80'i buluyor.
İspanya özelinde OXFAM Intermon genel müdürü Jose Maria Vera "İspanya'da bu dinamikten kaçamıyor. İspanya'nın demokrasi tarihinde defalarca görüldüğü gibi şimdiki krizde de alınan kararlarda zengin azınlığın kollandığını" belirtiyor.
Organizasyon zenginlerin nasıl kollandığını da tek tek sayıyor. Bunlara örnek olarak piyasalarda denetlemelerin azaltıldığını, şeffaflık yokluğu , para cennetleri, en yüksek gelir gruplarından vergi tahsilatları yapılamadığını verebiliriz. Kriz zamanlarında başvurulan ekonomik tedbirlerin piyasaları kurtarmaya yönelik olduğu ve alt gelir gruplarını kaale almaması da bir neden.
Her şeye rağmen OXFAM Intermon Davos'ta katılımcıların dikkatini para cennetlerine çekmek istiyor. Para cennetlerine giden paralardan dolaysız vergiler alınamıyor bu yüzden ülkeler sosyal politikalar için kaynak bulamıyorlar.
OXFAM'ın dilekleri bazı kişiler tarafından ütopya olarak değerlendirilse de tarihte bu tehlikeli gelişmelere karşı önlemler alınabildiğine örnekler veriliyor. İkinci Dünya savaşından sonra Avrupa ve ABD'nin ortak çalışmaları sayesinde zenginleşme de eşitlik sağlanmıştı. Ayrıca Güney Amerika ülkelerinde son yıllarda alınan sosyal gelişmelerin ümit verici olduğu vurgulanıyor.


İspanyol El Pais'den Türkçe'ye çevrilmiştir.

13 Ocak 2014 Pazartesi

500 Çocuğu Olan Adam

Bu gün tezkere TBMM'de oylanacak. Aşağıdaki yazı 1. Dünya savaşında o topraklara gönderilen Birleşik Krallık askerleri hakkında. Tarihten ders almış olmalılar ki, 100 yıl sonra aynı topraklara asker göndermiyorlar.
Savaşların nasıl bir şey olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Birinci Dünya Savaşında bir milyon Britanyalı öldü. Bu rakam İkinci Dünya Savaşında 300 bine düştü. İngilizlerin meçhul asker anıtları Birinci büyük savaşta ölenler içindir. Aslında İngilizler birinci büyük savaşı kazananlardandı. Bu yazıda kazanmanın neler mal olduğunu görebilirsiniz.
1921 Yılında Britanya'da erkeklere göre kadın nüfusu 1,7 milyon daha fazla idi ve bu bayanlara eşi olmayan çoğunluk adı veriliyordu. Yazar Vera Brittain 1915'te gördüğü bir ilana inanamamıştı. Bu ilanda "Nişanlım öldü savaşta yaralanmış hatta kör kalmış biri ile evlenmeye hazırım." yazıyordu.
Şanslı olup evine dönen askerlerin bir çoğu savaş stresi , yaralanma gibi nedenler ile iktidarsızdılar. Dr Helene Wright tanınmış bir doktordu. Aile planlaması cinsiyet tedavisi gibi konularda uzmandı. Kendisinin kaleme aldığı " Evlilikte seks etkisi" " Sex Factor in Marriage" adlı bir kitabı vardı. Bu kitap ABD ve Avrupa'da çok tuttu. Londra'da iki adet muayenehane açtı. Birisi zenginlere diğeri fakirlere hizmet veriyordu.
Bu yerlerde savaştan evine dönen fakat çocuk sahibi olamayan yüzlerce asker eşine yardım ediyordu.
Helene'ye gelen kadınlar eşlerini seviyorlardı aynı zamanda çocuk sahibi olmak istiyorlardı. O zamanlar sperm vericiliği diye bir kavram yoktu. Dr. Helene tıp çevrelerinin karşı gelmesine rağmen bu insanlara yardım etmek istiyordu.
1919 Yılında Dr. Helene kendisinden yardım isteyen hastalarını çocuk sahibi yapabilecek bir erkek aramaya başlamıştı. Bu erkek sağlıklı , yakışıklı , zeki duygu bağlantısı olmayan biri olmalıydı. Bu kişi Derek'ti. Derek 1889 doğumluydu ağabeyi George'la İngiltere'de büyümüştü ve Seylan'da babasına ait kauçuk ve çay üretim işinde çalışıyordu. Derek'in aile ilişkileri normal'den farklıydı. Bu bir yandan babasından kaynaklanıyordu. Babasının 4 çocuğu vardı. Sloane meydanında tütün satıcısının kızı ile de ilgiliydi. Her sabah adı Eileen olan bu güzel kızı görmek için tütün satın alıyordu. Sonunda Eileen'in babası ile bir anlaşmaya vardı. 15 Altın para karşılığında Eileen metresi olacaktı. Bu ilişkiden 2 çocuğu oldu.
Bu arada Derek 19 yaşındaydı ve Malaya'da bulunan bir kauçuk işletmesine gönderilmişti. 1909'da oto lastikleri ve savaş sanayisi için kauçuğa büyük bir talep vardı.
Derek Malaya'da araziyi temizledi evini inşa etti ve üç yerli kızı işe aldı. Bir şekilde artık haremi vardı. Birinci büyük savaş çıktığında kardeşi orduya alındı kendisinin Malaya'da üretime devam etmesi emri verilmişti. Kardeşi savaşta öldü. kardeşine ait yüzük bir ordu  rahibi tarafından bulundu ve Derek'e teslim edildi. Derek hayatının sonuna kadar bu yüzüğü taşıdı.
1919 Yılında Suzanne ile evlendi. Suzanne kendisini Dr. Helene Wright ile tanıştırdı. Suzanne Dr Wright'a eşinin cinsel isteklerini karşılayamadığını açıkladı. Gizli hizmetin başlatılması için ilk adım atılmıştı. Anne olmak isteyen her bayan vakfa 10 pound bağışlayacak ve gizlilik yemini edecekti. Alınan paralar doğum öncesi hizmetler için kullanılacaktı. Bayanlar ilişkiden önce Derek'le tanışmayacaklardı. Her bayan hamile kalabileceği en uygun tarihi telgraf ile Dr. Wright'a bildirecekti. Bayan eşleri Derek'le tanışabilirlerdi fakat çoğunluğu tanışmak istemedi. Doktorun belirlediği günlerde Derek takım elbisesini giymiş, şapkasını takmış, çantasında pijaması ve konyağı  ile hazırdı.
Bazı bayanlar tekrar ilişki istemiş olabilirlerdi fakat , Dr. Wright bu duruma izin veremezdi çünkü amacı evliliği kurtarmaktı.
Derek 500 kadar bayanı ziyaret etti. Büyük çoğunluğu hamile kaldı. İkinci defa aynı kadına hiç bir zaman gitmedi.
Uzun kariyeri boyunca Dr. Wright yasal işlemlerle mücadele etti. Bu yasal işlemler arasında yasal olmayan istenmeyen çocukların alınması ve istenmediği halde doğan çocukların başka ailelere verilmesi de vardı. 93 Yaşına kadar çalıştı. Yasal olmayan çocuk aldırmalardan 1958 yılında hüküm giydi. Daha sonra salıverildi.
Derek 1917- 1950 yılları arasında 496 çocuğun babası oldu. Suzan 'dan 3 çocuğu oldu. Babası öldükten sonra tütüncünün kızından iki oğlu oldu. Malaya'da kaldığı zaman hizmetini gören yerli  bayanlardan da 4 oğlu olmuştu.


10 Ocak 2014 Cuma

Türkiye'de Kredi Kartları Sorunu

Daha önce alman gazetelerinde Türkiye'de kredi kartı sayıları hakkında haberler vardı. Bir haberde 57 milyon kredi kartı adedinin toplam nüfusa oranı irdeleniyordu. Aşağıda ki yazı bir ispanyol yayın organı ABC'den.
İnanılmaz kredi kartı borcu. Türkiye'de 57 milyon kredi kartı var. Toplam borç 33 milyar avro'yu geçiyor. Kredi kartı borçları sosyal bir soruna dönüştü. Geçtiğimiz kasım ayında başbakan Erdoğan yurttaşlarını bilinçsiz kredi kartı kullanımına karşı uyardı. Başbakan kredi kartlarının faiz lobisinin en önemli kaynaklarından olduğunu belirtti. Başbakan Türkiye'ye ekonomisini yıkmaya çalışan uluslararası bankaları bu şekilde adlandırıyor. Erdoğan " gelirlerinize göre yaşayın ve faiz lobisine kendinizi kullandırtmayın ." dedi.
Komplo teorilerinin dışında Türkiye'de gerçekten büyük bir kredi kartları sorunu bulunuyor. Resmi kaynaklara göre toplamda 57 milyon kredi kartı kullanımda. Vatandaşların tüm kredi kartları borçları 33 milyar avro'yu (45 milyar ABD doları) buluyor. 2004 Yılında toplam kredi kartı borçları 4,3 milyar avro ( 6 milyar ABD doları) idi.  2013 Yılının ilk dokuz ayı boyunca 1,7 milyon kart sahibi borcunu ödeyememişti. 2009 yılının ilk 9 ayında kredi kartı borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı sadece 277.000 kişi idi.
Maliye bakanı Mehmet Şimşek böyle bir artışın sürdürülemez olduğunu açıkladı. Yetkililer bazı tedbirler almayı düşünüyorlar. Önlemler arasında taksit sayısını 6 - 12 ile sınırlandırmak bulunuyor. Önlem alınmaması halinde türk vatandaşlarının bir kısmı kişisel olarak iflas edecek.
Sosyal Bir Sorun
Muhalefet milletvekili Hasan Önen bu durumu sosyal bir sorun olarak niteliyor. Sağlıktan sorumlu yetkililerinin açıkladıklarına göre geçen yıl yasaya uygun olmayan organ satışlarında büyük bir artış yaşandı. Organ vericilerinin yarısı bu işi ekonomik olarak düze çıkmak için yaptıklarını açıklıyorlar. Kasım ayında Başbakanlık binasına girmeye çalışan bir kişi yakalandı. Bu kişinin kendisini öldürmek istediği düşünülüyordu ; fakat kendisinin başbakandan 17.000.- ABD dolarını bulan kredi kartları borcu için yardım istemeye geldiği anlaşıldı.

İspanyol ABC'den Türkçe'ye çevrilmiştir.

4 Ocak 2014 Cumartesi

Altın Yasakları

Bir zamanlar altın sahibi olmak yasaklanmıştı. Başkan Roosvelt altın sahipliğini yasaklamıştı. Genel olarak bu durum kriz zamanlarında öne çıktı. Ekonomik kriz zamanlarında altın satın alarak enflasyona karşı korunmak iyi bir yöntem. 1930'lu Yıllarda birikimlerini korumak için altına yönelenler engellenmişti.
Altın yasakları altın saklayanlar için korkutucudur. Aslında birikimlerini korumak isteyenlerin sığındığı altını yasaklamak girişimleri başarısız olmuştur.
Yakın tarihte onlarca kez altının yasaklanması girişimi olmuştu. Bunların en önemlisi 1933 'te ABD Başkanı Roosevelt tarafından 6102 talimat ile çıkarılan yasaktı. ABD dünyanın en güçlü idi ve ekonomilerinin en liberal ekonomi olduğunu öne sürüyorlardı.
Kriz zamanlarında enflasyon baskısı
Altın yasakları genel olarak kriz yıllarında konur. 1933'de de kriz söz konusuydu. O yıl ABD ve dünyanın geri kalan ülkeleri en büyük ekonomik krizi yaşıyorlardı. 1929 Yılının ekim ayında kara cuma adı verilen günde ABD borsası çökmüştü. Gündemde şirket , banka iflasları ve işsizlik vardı. Paralel olarak ülkeler arası ticaret de düşmüştü , bu durumun çözümsüz olduğu da düşünülüyordu.
Günümüzde kriz yıllarında merkez bankaları faizleri düşürüyorlar ve  para musluklarını sonuna kadar açıyorlar. O yıllarda ABD merkez bankası kasasında bulunan altın kadar para basıyordu. Bu duruma altın standardı adı verilmişti. Altın stoklarını arttırmadan para basma olanakları yoktu. Kriz yıllarında altın stoklarında artış da olmuyordu.

Gold (Spot)

Birleşik Krallık ( 2. Dünya savaşını kazananlardan bir ülke de Birleşik Krallık'tı)  gibi bazı ülkeler altın standardından çıktılar. Bu ülkeler para basma olanaklarına kavuşmuşlardı. Para basarak dış ticarette şanslı duruma geçiyorlardı. Kendi para birimlerinin değerleri düştüğü için ABD'ye ihracat imkanları da artmıştı.
1933 Yılında Beyaz Saraya taşınan başkan Roosevelt bu durumu çözmeye kararlıydı. Özel yetkiler ile donatıldı. Para basmak amacıyla altın stoklarını arttırmak istiyordu. Bu amaçla aldığı özel yetkiler ile süs dışında değeri 100 ABD dolarını aşan altına sahip olunmasını yasakladı. Yasaklanan altınların iki hafta içinde resmi altın satın alma yerlerine getirilmesini istemişti. Devlet altınları onzu 20,67 ABD dolarından satın alıyordu. Yasaklara uymayanlar için altınlara el koyma veya hapis gibi ağır cezalar konmuştu.
Yasakların ikinci kısmı 1934 yılında yürürlüğe girdi. Devlet altının onzuna 35 ABD doları ödemeye başlamıştı. Bu ABD dolarının yaklaşık %59 değer kaybetmesiydi. Diğer ülkelerde devalüasyonlar başlamıştı. Her ülke dış ticarette avantajlı duruma geçmek istiyordu.
Altın Standardı Çöküyor
Ekonomik kriz sona erdikten sonra da altın yasakları devam etti. Artık devalüasyon yolu açılmıştı. 1961 Yılında başkan Eisenhower altın yasağını ABD dışında da geçerli olacak şekilde genişletti. Başkan Kennedy 1933'ten önce basılmış olan altın paraları da kapsayacak şekilde yasağı genişletti. Bu yıllarda devletin getirdiği yasağa uymayan ABD vatandaşları çok karlı çıktılar. Her devalüasyondan sonra sakladıkları altınlar daha fazla ABD doları getiriyordu.
Özetle yasak 41 yıl sürdü. Yasağı 1974 yılında başkan Ford kaldırdı. 1974'de altın standardına uyan hiç bir ülke kalmamıştı. İkinci Dünya savaşından sonra Bretton Woods'ta yürürlüğe giren altın standardı sistemi bitmişti. ABD 1971 Yılında altın standardını bitirdi.

Özgürlükler Ülkesi

Alman Finanzen100'den Türkçe'ye tercüme edilmiştir.